Mutsuzluk ve acılar (sağlıklı düşünememekten ve düşünce biçimimizden kaynaklanmaktadır.))
İşte önemli bir konu. Daha önce iki tür tatminsizlikten söz ettim. İlki duyusal algılarımızla ilgili, ikincisi de düşünce biçimimizle.
Sanayileşmiş ülkelerde çok mutsuz insan görürüz. Her şeyleri vardır, rahat bir hayat için gerekli her şeyin keyfini çıkartırlar ama yine de paylarına düşenlerden memnun değillerdir. Kıskançlık ya da başka nedenlerle kendilerini mutsuz ederler. Bazı insanlar sürekli bir felaket beklentisi içindedirler, kimileri de dünyanın sonunun yakın olduğunu düşünür. Böyle insanlar sağlıklı düşünemedikleri için kendi acılarını üretirler. Sadece olayları algılama biçimlerini değiştirseler ıstırapları yok olacak.
Acı çekmek için gerçek nedenleri olan, çok hasta, ekmek kuyruğunda, felaket kurbanı ya da suistimal edilen insanlar var. Yine de çoğunlukla bu durumu iyileştirecek güçleri vardır. Aslında kendilerini koruyabilirler ve korumalılar, onları kullananlara seslerini yükseltmeli ve onları mahkemeye çıkartarak zararlarının karşılanmasını talep etmeliler, eğer yiyecek, giyecek alacak paraları yoksa deli gibi çalışabilirler. Zihinsel olarak da daha olumlu bir bakış açısı geliştirebilirler.
Istırabımızın derecesini belirleyen, zihinsel yaklaşımımızdır. Örneğin; hasta biri için en yararlı tepki, iyileşmek için mümkün olan her şeyi yapmaktır: Bir doktora görünmek, bir tedavi uygulamak, bazı çalışmalar yapmak ve bunun gibi çözümler olabilir. Ama genelikle endişelenerek, fiziksel sıkıntımıza zihinsel kederimizi de ekleyerek durumumuzu daha da karmaşıklaştırırız. Ciddi bir hastalığımız var sa, olaya genellikle mümkün olan en olumsuz taraftan bakarız. Başımızdan yaralanmışsak, bunun başımıza gelebilecek en kötü şey olduğunu, bacaklarımıza bir şey olsaydı bu kadar önemli olmayacağını düşünürüz. En az bizim kadar sıkıntı içinde olan binlerce insan olduğunu hatırlayacağımıza, ya da acıyı deneyimleyen bir tek bizmişiz gibi kendimiz için üzülürüz.
Elbette tersi görüşü benimseyip, eğer kollarımız felçliyse “Artık kollarımı kullanamam, ama en azından bacaklarım beni hâlâ taşıyabilir” diye düşünmek de mümkün. Eğer sorun bacaklarımızdaysa, “Bacaklarım artık beni taşımayacak ama tekerlekli sandalyeyle bunu çözebilirim ve hâlâ ellerimle yazabilirim” diyebiliriz. Böyle yalın düşünceler rahatlamak için yeterlidir.
Özellikle modern teknolojinin umut beslemek için daha fazla neden sunduğu bu günlerde, durumunuz ne olursa olsun her zaman olumlu bir ışık altında bakmak mümkün. Dış etkenlerin sebep olduğu ıstırabı azaltmak için bakış açımızı değiştirmemizi sağlayacak bir yol bulunmaması mümkün değil. Hiçbir düzelme imkânı bulunmayıp sadece acı çekmek için nedenleri olan bir vaka çok nadir bulunur. Fiziksel acıyla karşılaştığınızda olumlu tarafını düşünün, bunu aklınızda tutun, kesinlikle üzüntünüzün hafiflemesine yardım edecektir.
Uzun süreli ciddi bir hastalık yüzünden acı çekiyorsanız, muhakkak umutsuzluğa düşmemenin bir yolu vardır. Budistseniz kendine şunu söyleyin: “Bu hastalık geçmiş kötü davranışlarımı temizlesin. Başkalarının acılarını da üzerime alayım, onların yerine ben çekeyim.” Sayısız varlığın sizin gibi acı çektiğini görün ve sizin acınızın onlann acısını yatıştırması için dua edin. Bu şekilde yansıtma yapacak gücünüz yoksa, yalnız olmadığınız ve başka bir sürü insanın sizinle aynı durumda olduğunun yalın farkındalığı sıkıntıyı göğüslemenize yardım edecektir.
Hıristiyansanız ve evrenin yaratıcısı olan Tanrı’ya inanıyorsanız, kendinizi “Bu acıyı ben istemedim ama Tanrı, şefkatiyle bana hayat verdiği için bunun bir sebebi olmalı” diye düşünerek rahatlatın.
Hiçbir dini inancınız yoksa, ne kadar talihsiz olursanız olun, bu şekilde acı çekenin yalnızca siz olmadığınızı düşünebilirsiniz, inancınız olmasa da acı çektiğiniz bölgenin üzerinde, yayılan ve acınızı dindiren parlak bir ışık hayal etmeye çalışın ve iyi gelip gelmediğine bakın.
Sevdiğimiz birinin ölümü gibi bazı acılar beklenmedik bir zamanda gelir ve kaçınılmazdır. Böyle bir durumda ıstırabın nedenini değiştirmeye çalışmak gibi bir şey söz konusu değildir. Bu açıdan hiçbir şey yapılamaz. İşte tam da bu nedenle çaresizliğin anlamsız olduğunu ve sadece üzüntünüzü artırdığını görmelisiniz. Bu durumda özellikle dini inançları olmayanları düşünüyorum. Acımızı irdelemek, nereden kaynaklandığını bulmak ve mümkünse çözülmesini sağlamak önemlidir. Genellikle problemlerimizin meydana gelişinde payımıza düşen bir sorumluluk olduğunu düşünmeyiz. Suç muhakkak birisinin ya da bir şeyin üzerine atılır. Ama her zaman böyle olduğundan şüpheliyim. Sınavında başarısız olmuş, biraz daha çok çalışmış olsa geçebileceğini reddeden öğrenciler gibiyiz. Şuna buna kızarız ve koşulların bize oyun oynadığını söyleriz. Ama baştaki zorluğa bir de bu zihinsel sıkıntının eklenmesi işleri daha da kötüleştirmiyor mu?
Anneniz ya da babanız gibi çok yakın birini kaybetseniz bile mantıklı düşünmeye çalışmalı ve kendinize telkin etmelisiniz. Belli bir yaştan sonra, yaşam doğal olarak bir sona doğru ilerler. Siz küçükken ebeveynleriniz sizi yetiştirmek için ellerinden geleni yaptılar. Şimdi üzülmeniz için bir neden yok. Kuşkusuz trafik kazası gibi bir nedenle gelen vakitsiz ölüm daha üzücüdür.
Dalai LAMA
Alıntı.