Ölülerden nasıl özür dileyebiliriz?
Bir gazete okuduğum bu haber başlığı beni çok etkiledi,gerçekden ölüden nasıl özür dilenir,artık hayatında olmayan ve ona söylemek istediklerini ama söyliyemediklerini nasıl söyleyebilirsin diye düşündüm haber başlığını okuyunca.Sonra haberin devamını okudun ve çok duygulandım,çok etkilendim.Ve dedimki bu yazıyı paylaşmalıyım.Çünkü zaman denilen kavram hepimiz için çok değerli ve bir o kadar da ksıtlı,yarın kendimizin yada yakınlarımızın yada kalbini kırdığımız herhangi birinin yaşamının sona erip ermeyeceğini bilmiyoruz.
Bu nedenlede ne kadar dikkatli olmamız gerektiğinin altını KOCAMAN çizmek istedim.Anlamsız ve yersiz kavgalar,kırgınlıklar esaslı düşünüce anlamını yitiriyor.Çünkü artık o kalbini kırdığımız,darıldığımız,barışma çabalarına cevap vermediğimiz, belkide seni seviyorum diyecektiniz ama geciktirdiğiniz o kiş artık yok.Onun kalbini nasıl tamir edeceksiniz?ondan anlamsız ve onu kıran söleriniz için nasıl özür dileyeceksiniz? işte bu konu tüm toplumların dikkatini çekmek,üzerinde durulması gereken gerçekler olması nedeniyle çok önem arz ediyor.
Bu anlatacağım hikaye günümüzden bir kadının seslenişi,sızlanışı ve kıvranışını,pişmanlığını ele alıyor.
“Kocası ölmeden 3 gün önce sıkı bir kavga etmişlerdi.Bir süzgeçten geçirilmeden şeytanın ona fısıldadıklarını o da okcasına bağıra çağıra bir bir sıralamıştı.Onun canının neyi acıtacağını,neyin acıtmayacağını iyi biliyordu.Öfkesi yatışınca ve kendine gelince ,kasvetli bir pişmanlık içinde debelenmeye başlamıştı başlamasına ama bu sefer de şeytan hemen barışmama telkini yapmış, o da buna bir güzel uymuştu.
Nereden bilebilirdi ki kocası üç gün sonra aniden ölecek.? İnsan her daim zeval ve firakın sillesini yerken,ölümün belirsizliği aslında her anımızı ölümlü kılıyordu.Üç gün kocasını uğurlamamaış,eve gelince karşılamamaış,kocasının barışma teşebbüslerini de savuşturmuştu.Bütün bunlara kahroluyordu işte.
Yatagına uzandığında filmi yeniden ta en başa sarmıştı hayalinde kadın.Kocam ban küs gitti,diye kendini yiyip bitiriyor,onun gönlünü alamamanın kıskacında boğuluyordu.
Derken sabah başına gelen bir olayı getirip önüne koydu zihni.Onu düşünmeye koyuldu bu kez.Sabah metrobüse binerken yanlışlıkla bir kadının ayağına basmıştı.Ayağına basılan kadın can havliyle bir çığlık atmış“biraz dikkat etsenize” diye yakınmıştı yüzünü acıyla buruşturup. O da o kadına diklenmişti,“asıl siz dikkat edin,bu sıkış tıkışlıkta siz nerde ayagınız nerde,biraz derli toplu dursanız,ayagınız milletin ayağının altına girmezdi.” deyip hışımla sırtını dönüvermişti.Hazır cevaplıkta üstüne yoktu ne de olsa.kadın suspus olmuş,kalakalmıştı kalabalıkta. O an o kadar haklı hissetmiş ti ki kendin.kendinden memnun nasıl da dönüvermişti sırtını kadına.
Şimdi akşamın şu saatinde vicdanı getirp koymasaydı kadının yüzünü gözlerinin önüne,bu haklılıgı sonsuza kadar sürecekti belki de.Aslında gün boyu bir sıkıntı gezinmişti alttan alta.Odalara sığamamıştı bir türlü.Kendi haksızlığını vicdanı biliyordu çünkü.Kadından özür dilemesi gerekirken bir desözleriye sindirmek istemişti onu.Kadın yatagına uzanmış vicdanını dinliyordu.
Ayagına bastğı kadını bulup özür üstüne özür dileyip helaleşmeyi ne çok isterdi.Yüzlerce kere “keşke yapmasaydımböyle” ded..Bininci kere de keşke işe yaramadı,milyonuncu kerede işe yaramıyacaktı.
Tam uykuya dalacaktı ki aklına bir isim takıldı “Abdülkadir” Kimdi bu kişi?.Düşündü taşındı.Tanıdığı bir yoktu bu isimde.Çalıştığı işyerinde erkekleri düşündü tek tek.Yok, bu isimde biri yoktu.Üniversite yıllarına gitti hayali sonra .Bu isimde birini tanımıyordu.Yanı başında duran leptop’a uzandı eli Google’ı açtı.Abdülkadir diye yazdı.İlk sırada Abdülkadir Geylani diye bir isi çıktı karşısına.Hakkında yazılanları okumaya başladı.Bier siteden başka bir siteye atladı .bir ssate yakın onun hakkında okudu.Sonrada onun yaptığı bir duayı gördü.Gözleri faltaşı gibi açıldı .Peygamber’in(s.a.v) bir duasıydı bu.Duayı okudu.Bin kerede okuyabilirdi.Bir nevi,ölülerden ve hayatta olupta ulaşamıyacağı durumdaki insanlardan özür dilemenin bir yolu ekranda duruyordu.
“Ya rabbi! Ben hangi bir mümine onu üzecek ve gönlüne ağır gelecek bir söz söylemişsem;kıyamet gününde o sözü onun için sana kurbiyet eyle;yani o sözden müteessir olduğu kadar onu sana yaklaştır.”
Kadın önce otobüste ayağına bastğı kadın için okudu bu duayı.Sonra hayatını hızlıca gözden geçirip üzdüğü insanları bir bir aklına getirmeye çalıştı.Hatırladıkları için teker teker dua etti.Hz.Peygamber gibi.Sonra kadın sabaha kadar gözünü kırpmadankocası için yakardı.
“Ya Rabbi kocamı üzecek ve gönlüne ağır gelecek tüm sözlerimi kıyamet gününde kocam için Sana kurbiyet eyle.Kocamı sözlerimden müteessir olduğu kadar Sana yaklaştır.”
Kadının kapkaranlık dehlizi andırır aleminden sonsuzluğa bir oyuk açılmıştı.
İşte bu hikayede herkesin kendine çıkaracağı bir paye olacağıni düşünerek,kısıtlı olan zaman kavramında şeytanın tuzaklarına kapılmayalım,gurur yapıp,kalp lırmamaya çalışalım,Eğer kırdıysak da ,öfkemiz geçer ğeçmez özür dileyip,hayatımıza barış ve seğiyle devam edelim.Son pişmanlık fayda etmez; atasözünü de aklımızdan hiç çıkarmayalım.