Şeytanın oyunu
Bir zamanlar, Allah’tan sakınan, gece gündüz ibadet eden birçok kimse vardı. Onlar Allah’ı, Allah’ta onları sever ve dualarını geri çevirmezdi. Allah’ın sevdiği bu seçkin kullarını insanlarda sever ve sayardı.
Tabi şeytan da vardı. Ama Şeytan’ın işi zordu. İnsanların ayağını kaydırmakta zorlanıyordu. Bu salih kullar yoluna engeller çıkarıyordu, doluya koyuyor almıyor, boşa koyuyor dolmuyordu. Şeytanlık bayağı zordu, acınacak hali vardı.
Ama şeytan bu durur mu? Düşündü düşündü, yılları düşünmekle geçti, derken bir gün eline bir fırsat geçti. Bu Allah dostları, hak tecelli edip vefat etmeye başlayınca, şeytan bakar ki engeller kalkmaya başlamış, halkın içine girebiliyor. O da her fırsatta onların içine girmiş ve her fırsatta anlara Allah dostlarını hatırlatmaya başlamış.
– Şunu nasıl bilirdiniz?
– Allah Allah. Sorduğun soruya bak. Nasıl bileceğiz? Onlar Allah’a çok bağlıydılar. Duaları geri çevrilmezdi.
– Onlara ne kadar üzülüyorsunuz?
– Çok üzülüyoruz tarifi mümkün değil.
– Öyleyse onları görmek isterdiniz değil mi?
– Ham de nasıl!
– Niçin onlara her gün bakmıyorsunuz?
– Ne demek istiyorsun? Hiç mümkün olabilir mi? Onlar vefat ettiler, aramızdan ayrıldılar.
– Siz de onların resmine bakın!
Şeytanın bu sözleri halkın beğenisini toplar.
Bunun üzerine o insanların resimlerini yaparlar ve her gün o resimlere bakmaya başlarlar böylece ayrılık özlemlerini giderirler. Zamanla resimlerden heykeller geçerler. Bunları evlerine ve mabetlerine kadar her yere koyarlar. Resim ve heykelleri yapan bu insanlar Allah’a ibadet ediyorlar ve Ona ortak koşmuyorlardı. Bu heykellerin taştan yapıldığını, yararı veya zararı olmadığını biliyorlar, ancak yine de saygı gösteriyorlardı. Ancak heykellerin sayısı gittikçe çoğaldı. Heykellerin çoğalmasıyla heykellere duyulan saygıda çoğaldı. Heykeller saygı ve bağlılık gösterisinde bulunmak moda haline geldi. İş öyle bir hale geldi ki salih veya sevilen biri vefat edince hemen heykelini yapıp bir yere dikmek adeta bir görev haline geldi.
Nesiller geldi nesiller gitti.
Çocuklar torunlar babalarının ve dedelerinin heykellere tavırlarını görmüş, heykellerin önünde başlarını eğdiklerini saygı duruşunda bulunduklarını görmüşlerdi. Her zaman geçerli olan boynuz kulağı geçer misali burada da kendini göstermiş, çocuklar saygıda atalarını geçtiler. Secde etmeye, ihtiyaçlarını heykellerden istemeye başladılar. Bu arada heykeller için kurban kesmeler başladı. Sonunda heykeller putlaştı. İnsanların ihtiyaçlarını gideren tanrılar olarak kabul görmeye başladı. İbadet artık onlara yapılıyordu. Şeytan’ın tuzağına düşülmüştü.
Okumak isteyebilirsiniz
Ondan başka yardımcım kalmadı