Herkes kendine yakışanı yaptı
Bir kişinin merkebi çamura batmıştı. Ne kadar gayret sarf ettiyse de bir türlü hayvanını battığı yerden çıkaramadı. Bu esnada da gök yüzünden sicim gibi yağmur yağıyor, soğuk hava ise ilikleri donduruyordu. Bütün bunlara ilaveten bir de yavaş yavaş çöken karanlık içinde kalan adamcağız, çok müteessir ve muzdarip bir haldeydi.
Bu der ve acı içerisinde sabaha kadar kötü sözler söyleyerek etrafa lanetler savurdu. Öyle ki, dilinden ne dost kurtuldu ne düşman, ne ahali kurtuldu ne de sultan.
Adam böyle sövüp saymakta, etrafa lanetler savurmakta iken, padişah oradan geçiyordu. Durumun farkında olmayan adam, uygunsuz ve haddi aşan sözlerine devam etti. Padişah bu sözleri işittiğini anladığında ise adamcağız, mahcubiyetten sanki yerin dibine girdi. Bu mahcubiyetle ne cevap verebildi ne de özür dileyebildi.
Padişah buna çok kızdı ve etrafında bulunanlara hiddetle:
” Eşeği çamura batmışsa benim ne suçum var? Ben batırmadım ya! Benden ne istiyor? Bana niye kötü söz söylüyor?” Dedi.
Beraberindekilerden biri padişaha:
” Padişahım, hemen boynunu vurun! Dünyadan nam ve nişanı kalksın!” Dedi.
Padişah, gönlünde çağlayan ilahi rahmetle düşündü; taşındı. Baktı ve gördü ki adam, içine düştüğü dert dolayısıyla mihnet içinde bunalmış, eşeği de çamura batmıştır. Zavallı adamın haline acıdı. Kaba ve uygunsuz sözlerden kabaran öfkesini yuttu. Zavallı adamın haline acıdı. Kaba ve uygunsuz sözlerinden kabaran öfkesini yuttu. Bununla da yetinmeyip tuttu, ona altın, at ve kürklü kaftan ihsan etti.Zira padişah biliyordu ki; ” Öfke zamanında merhamet, en güzel şeydir.”
Bu hadiseyi duyan biri, o adama:
” Ey akılsız adam, ölümden nasıl kurtuldun?” Diye sordu. Adamsa onun bu sorusuna şöyle cevap verdi:
Bu hâdiseyi duyan biri, o ihtiyara:
” Sus! Ben o sırada çok elemli idim. O dert de aklımı başımdan almıştı, yani kendime malik değildim. Bu sebepten bana yakışmayan bir şey yaptım. Padişaha gelince, o sultanımız da kendisine yakışan ihsan ve ikramı yaptı.”
Okumak isteyebilirsiniz
Hz. İbrahim'in (a.s.) sofrası