Hz. İbrahim’in (a.s.) sofrası
Hz. İbrahim (a.s.) misafir perverliği ile meşhur bir zat. Hatta misafir olmadan sofraya oturmaz. Bazen tepelere çıkar misafir ararmış. Bir gün 300 kişilik bir Mecusi kafilesi oradan geçiyormuş. Karınları acıkmış. İbrahim (a.s.)’ı görünce : ” İhtiyar, bizim karnımız aç. Nerede yemek yiyebiliriz?” diye sormuşlar. İbrahim (a.s.) sevinçle bunları almış evine götürmüş. Hayvanlar kestirip, mükellef bir sofra kurdurmuş ve bir güzel karınlarını doyurmuş.
Kafile yola devam etmek için kalkmışlar. Demişler ki: ” İhtiyar, sana zahmet verdik. Bize çok güzel ikram ettin. Sen de bizden bir şey iste. Bizde verelim ve yolumuza devam edelim.”
İbrahim (a.s.) : ” Ben sizden yalnızca tek bir şey isterim. Benim Rabbime bir kere secde edin.”
Mecusiler : ” Amma yaptın ihtiyar. Başkaları duysa ne der? Bir yemek için din değiştirilir mi? Biz bunu yapamayız.”
İbrahim (a.s.) : ” Ben başka bir şey istemem. Serbestsiniz.”
Mecusiler : ” İhtiyar hele sen aramızdan bir çık. Biz aramızda bir görüşelim.”
İbrahim (a.s.) çekilince, kendi aralarında konuşmaya başlamışlar. En sonunda yalandan yatalım. Kalbimizi mi okuyacak. Hem ihtiyarı memnun etmiş oluruz. Hem de dinimizden dönmemiş oluruz diye kararlaştırmışlar. İbrahim (a.s.)’ı çağırmışlar. ” Ey ihtiyar ne tarafa secde edeceğiz diye sormuşlar”
İbrahim (a.s.) kıbleyi gösterir. Mecusi kafilesi secdeye kapanınca, İbrahim (a.s.) ellerini açar ve şöyle yakarır:
” Ya Rab! Ben yatırdım, vazifemi yaptım. Sen de kalplerine hidayet ver.” diye niyaza başlar. Hidayet-i İlahiye şimşeği öyle bir kalplerinde çakar ki, başını kaldıran: ” La İlahe İllallah İbrahim Halilullah ” der.
Okumak isteyebilirsiniz
Elektrik kesintisinin sırrı