Risali Nur’dan hastalar risalesi mucizelerden örnekler
Konu İzmir’de geçiyor ve ölümcül bir hastalığa yakalanan İsmail adında biri,okuduğu Bediüzzaman’a ait “Hastalar Risalaesi” ve yaptığı dualarla iyileşiyor,doktorları hayrette birakıyor.Dr.Arif Arslan’nın “Dua ile ruhsal tedavi” isimli kitabında şöyle naklediyor.”Ben konuyu İzmide,İlahiyat Fakültesinde okuduğum yıllarda Sayın Yusuf Pekmezci’den dinlemiş ve çok etkilenmiştim.Yusuf bey,Havra Sokağı olarak hatırladığım yerde küçük bir dükkanda manifatura türü şeyler satardı.Havlu,bornoz,kaputbezi,tülbent vs.gibi şeyler .Bir gün kendisine genç bir adam gelmiş ve aralarında ilğinç bir konuşma geçmiş.Yusuf bey,bir müşteri olarak gelen İsmail’e ne istediğini sorunca,ismail “Abi bana da,yani bana yetecek kadar kefenlik bez verirmisin?” diye istekte bulunmuş.Yusuf bey,onun istediğini verecektir ama genç adamın haline bakıp gülümsemiş ve tuhafına gittiğini karşı taraf anlayınca kısaca tanışmak ve ondan sonra vereyim diye;
“Bana biraz müsaade edin,şu hanımefendiyi göndereyim…”diye kendisiyle meşgul olduğu diğer müşteriyi göstererek onu bekletmiş.hanım müşteri gidince,iki çay söyleyip birlikte içerken,
“Sizin gibiler az kaldı,bu genç yaşta kefenini alıphazırlayan ve ölümü düşünen kaç kişi vardır ki…” diye kefen isteyen müşteriye takılmış.O da;
“Ağabey ben ciddiyim.” deyince Yusuf bey gülümsemiş…
“Allah Allah…” demiş ve ismini,cismini,işini gücünün sormuş.. O da;
” benim adım İsmail,Eğe Üniversitesi hastanesinde sağlıkçı personel olarak çalışıyorum,manisalıyım..diye,kendine sorulan soruları cevaplamış ve bu arada çaylar gelmiş,içerken pekmezci bey,
“Neyiniz var o halde? neden kefen alma ihtiyacı duydunuz.?” deyince,ismail de derdini anlatmış…
“Ağabey,geçenlerde şuramda bir ağrı hissettim ve sonra da çok geçmeden yere yıkılp kaldım.Alıp beni acile götürmüşler,doktorlar sağ olsunlar,ilğilenip muayene ve tahlillerimi yapıp hastalığımın sebebini araştırmışlar.mana da bir kaç gün izin verdiler.Ben tekrar hastaneye geldiğimde hiç karşılaşmadığım kadar güzel karşılandım ve hiçbir işe bulaştırmadılar.Kimi görsem;
éİsmail, keyfine bak,tamam biz yaparız yada falan kişi yapar…” diye beni çalıştımak istemediler.Servis şefine kovulup kovulmadığımı sordum,Öyle bir şey olmadığını söyledi.Ben o güne kadar hiç görmediğim ilğiyi gördümve tabi şüphelendim.Samimi olduğumuz arkadaşlardan birine bunun hastalığımla ilğisi olup olmadığını sorunca da beni şüphelerimde haklı çıkaran kaçamka cevaplar aldım.Sonra benimle ilğilenen bir genç doktor arkadaştan sordum cevap vermedi.daha sonra gidip şefle konuştum ve güç bela durumu öğrendim.Meğer üç aylık ömrüm kalmış ve herkese bu üç ayı iyi geçirmem için tenbih etmiş.Meğer herkes bana bu yüzden şen-şakarak davranıp moral vermeye çalışıyormuş.Yıklıdım tabi ama sonaradan kabullendim.İşte böyle,şimdiden kefenimi alıp hazırlamak istedim.ben ölünce çoluk-çocuğum da yok ki iliğilensin.yaşlı bir anam var,onunda kendine Hayrı yok.haydi, kefenimi ver gideyim” der ve gözleri dolar.
Yusuf bey2in de gözleri dolmuş ve İsmail’i teselli etemk için “Allah büyüktür,kimse bukadar kesin konuşamaz,iyileşirsin vs.” gibi şeyler söyledikten sonra,”sana bir küçük kitap versem okurmusun?” demiş.O da;
éneden olması,zaten yapacak başka işim yok.”demiş ve kitabı almış.Şöyle bir evirip çevirdikten sonra yazarının ismini ilk defa duyduğunu,ancak okuyacağını söylemiş.yusuf bey de;
“bak İsmail bey! Bu kitap,sıradan bir kitap değil ve sıradan bir kitap gibi de okunmamamlıdır.Şimdi madem durumun hakkında ümitsizsin,bu kitabı al,şuradan kemer altından geç ve deniz kenarına varıp otur, bu kitap için bir saatini ayır ve oku.Zaten bir saate kamaz biter ama yavaş yavaş,anlaya anlaya oku” demiş.
“peki bana faydası olacak mı?”
“bunu okumadan göremezsin.Bir de anlarsan elbette olur. Ama ecelin gldiyse, en azından Rabbinden razı olarak ruhunu teslim edersin.” demiş İsmail’de “O zaman bana müsade, ben aynen gidip dediğinizi yapacak ve bu kitabı anlaya anlaya okuyacağım.” deyip gitmiş.
Hastalar risalesini bir,iki,üç,beş… derken on,on beş kere okumuş ve neredeyse ezberlemiş.Müthiş bir iman ve tevekkül kazanmış,hastalığından razı olmuş,allah’ın kendisine bunu imtihan için verdiğini ve sabredilirse günahlara kefaret olacağını ve imtihanı kazanacağını da anlamış haline,yani rabbinin kendisyle ilğilenmesine memnun olup,şükretmeye başlamış.Sadece bu kadarla da kalmamış,namaza başlamış.”Şimdiye kadar ben bunları neden yapmadım” diye, bin pişmangözyaşlrı içinde ağlayıp sızlayarak Allah’a dua ve ibadet etmeye devam etmiş.Öleceği günün hesabını yapmaktan vazgeçip üzerine düşen işlerle meşgul olmuş ve derken günleri unutmuş.Amaüç ay gçtiği halde kesin ve İsmail her gün biraz daha fazla yaşayıp da ibadet borçlarını ödemek için Allah’tan ömür ve şifa istemeye devaam etmiş.
Yusuf Beye,”e sonra” deyince,şöyle devam etti.
Aradan altı ay geçmişti ki,bir gün postacı gikkana bir davetiye getirdi.Davetiyede şöyle bir yazı vardı.
“Ağabey,sen benim hayatımı kurtaran insansın.Bana verdiğin o küçük kitapla beni hayata bağladın ve Rabbimi tanımama,O’ndan razı olmama vesile olup,hastalığımı önemsememeyi ve bu şakilde de kurtulmamı sağladın.Şimdi İzmir Fuar alanındaki “ekici Över” düğün salonunda flan tarihte düğünüm var,mutlaka bekliyorum,beni hayata bağladığın gibi,bu mutlu günümde yalnız bırakma.”Tarij,gelin ve damatdın ailelerinin isimleri ve bir de imza:İsmail.
Yusuf Bey, davetiyeyi alınca İsmail’i hatırlamış ve “vakit bulursam giderim” diey bir kenara koymuş ama eşyaların arasında kaybolduğu için daveti de tarihi de unutmuş vre dolayısiyle gidememiş.Sonra aradan üç yıl geçmiş ve hiç gelip gime olmadığı için haberleşme de söz konusu olmamış.Üç yıl sonra yine iş yerinde çalışırken kapıda,biri kucağında,biri karnında,iki çocuklu bir kadınla gülerek gelen adam belirmiş.Selam kelamdan sonra Yusuf bey,” bu adamı bir yerlerden hatırlıyor” gibi düşünerek,yüzünden hiç eksik olmayan o tatlı tebessümüyle içeri buyur etmiş ve onların tebessümüne karşılık mahçup bir ifade ile kendilerini tanıtmalarını isteyerek<,
“sizi tanıyor gibiyim ama tam çıkaramadım özür dilerim” deyince,İsmail:
“Ağabey,aslında ben sana darğınım ama büyüğümsünüz,meşguliyetinize veriyorum.ben ismail,hani şu ölümcül hastayken,”hastalar risalesin” ile hayata dönmesine vesle olduğunuz İsmail! Bu eşim,bu çocuğuö, bir tane de yolda var.”demiş gülüşmüşler.
Bundan sonra İsmail’i hatırlayan Yusuf bey,ınunla kucaklaşıp gönlünün almış ve ortamı yumuşatmış.
Aynen anlattığımız şekliyle İsmail,bu olayı anlatmış ve büyük bir seviçle yıllar sonra yine eski günlerini tazelemişler.
Dr Arif Arslan’nın kitabından okuduğum bu anı beni çok etkilemiş ve yeniden iyiyce düşünmemi sağlamıştı.ve Dr.Arif Arslan şöyle devam ediyor.
“İsmail kadar işin bilincine sahip olmaya muhtaç olan bizler de,bizi hayata bağlayacak sağlam bir iman ve tevekkülle,günlük, haftalık veya sürekli okuyacağımız dualar edinmeye muhtacız ” diyor.
Tanıdığım ve çok değer verdiğim yzar Halit Ertuğrul da kitaplarında hep Risali NUR ve hastalr risalesinden ve onun mücizelerinden bahseder.Yaklaşık 6 yada 7 sene önceye kadar Risali Nur’dan hiç haberim yoktu.ne zaman başım sıkıştı,bir dostumun elime tutuştırduğu Halit ERTUĞRUL’un kendini arayan kadın ve kendini bulan kadın isimli kitapları ile tanıştım.
O günden sonra imkanım ölçüsünde araştırmalar yaparak Risali Nur’u tanıdım.Özellikle hastalar risalesi insana kendini ve rabbini tanıtıyor. ve inanmıyacaksınız ki insanın hasta olduğuna sevinesi geliyor.Bu nedemle hasta olan yada olmayan tüm kardeşlerime öneririm.
Sayğılarla sağlıklı,huzurlu,Allah’ın razı olduğu kullardan olmanız dileğiyle.