sponsor reklam

HER GECE MÜZZEMMİL SÜRESİ OKUYALIM
Dünya ve ahiret güçlük ve sıkıntılarımızdan feraha çıkmak.
Ummadığımız yerden rızık gelmesi
Okuyan kimse dünya ve ahiret güçlükleri kolaylaşır.
Müzzemmil sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 20 âyettir. İsmini birinci âyette geçen ve “örtünüp bürünen” mânasına gelen اَلْمُزَّمِّلُ (müzzemmil) kelimesinden alır. Mushaf tertîbine göre 73, iniş sırasına göre ise 3. sûredir.

Sevgili kardeşlerim bu süre gece ibadetinin önemini anlatıyor.Peygamber Efendimize bu süre indiği zaman.. bakın neler olmuş..
Resûlullah (s.a.s.), Hira dağında ilk vahyi aldığı esnâda Cebrâil (a.s.)’ı aslî suretinde görmüş, bu hâdiseden fevkalâde etkilenmiş, korkulu bir halde doğruca hanımı Hz. Hatice’nin yanına vararak: زَمِّلُون۪ي زَمِّلُون۪ي (zemmilûnî, zemmilûnî) “Beni örtün, beni örtün!..” buyurmuştu. Örtünüp bir müddet istirahata çekilmişti. (Buhârî, Bed’ü’l-vahy 3; Müslim, İman 252) İşte “müzzemmil” kelimesi onun bu haline işaret eder. Bunun üzerine Cebâil (a.s.) gelip: “Ey örtüsüne bürünen!” hitabıyla Efendimiz’e yeni vahiyler, yeni tâlimatlar getirdi. Bundan böyle artık rahat yatma zamanının geçtiğini, büyük bir emânet yüklendiğini, bu işin mesuliyetinin çok ağır olduğunu, bunu taşıyabilmek için uzun uzun gece ibâdetlerine, Kur’an’ı tertille okumaya, zikre, tefekküre ve bütün varlığıyla Allah’a yönelmeye ihtiyaç olduğunu bildirdi.
Bu süre bize gece ibadetinin çok önemli olduğunu anlatıyor.
O ZAMAN BUYRUN OKUYALIM DUA KARDEŞLERİM ANLAYALIM İDRAK EDELİM.
Bu süreyi okumanın bize günlük hayatımızda çok faydası vardır.Okuyanın dünya ve ahiret güçlüklerini kolaylaştırır.(40) defa okuyanın da rızkı ummadığı yrden gelir.

MÜZZEMMİL SÜRESİ
Bismillahirrahmanirrahim

1. Ya eyyuhelmuzzemmilu.
2. Kumilleyle illa kaliylen.
3. Nısfehu evinkus minhu kaliylen.
4. Ev zid ‘aleyhi ve rettililkur’ane tertiylen.
5. İnna senulkıy ‘aleyke kavlen sekıylen.
6. İnne naşietelleyli hiye eşeddu vat’en ve akvemu kıylen.
7. İnne leke fiynnehari sebhan taviylen.
8. Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtiylen.
9. Rabbulmeşrikı velmağribi la ilahe illa huve fettehızhu vekiylen.
10. Vasbir ‘ala ma yekulune vehcurhum hecren cemiylen.
11. Ve zerniy velmukezzibiyne uliynna’meti ve mehhilhum kaliylen.
12. İnne ledeyna enkalen ve cahıymen.
13. Ve ta’amen za ğussatin ve ‘azaben eliymen.
14. Yevme tercuful’ardu velcibalu ve kanetilcibalu kesiyben mehiylen.
15. İnna erselna ileykum resulen şahiden ‘aleykum kema erselna ila fir’avne resulen.
16. Fe’asa fir’avnurresule feehaznahu ahzen vebiylen.
17. Fekeyfe tettekune in kefertum yevmen yec’alulvildane şiyben.
18. Essemau munfetırun bihi kane va’duhu mef’ulen.
19. İnne hazihi tezkiretun femen şaettehaze ila rabbihi sebiylen.
20. İnne rabbeke ya’lemu enneke tekumu edna min suluseyilleyli ve nısfehu ve sulusehu ve taifetun minelleziyne me’ake vallahu yukaddirulleyle vennehare ‘alime en len tuhsuhu fetabe ‘aleykum fakreu ma teyessere minelkur’ani ‘alime en seyekunu minkum merda ve aharune yadribune fiyl’ardı yebteğune min fadlillahi ve aharune yukatilune fiy sebiylillahi fakreu ma teyessere minhu ve ekıymussalate ve atuzzekate ve akridullahe kardan hasenen ve ma tukaddimu lienfusikum min hayrin teciduhu ‘ındallahi huve hayren ve a’zame ecren vestağfirullahe innallahe ğafurun rahıymun.
MÜZZEMMİL SÜRESİ ARAPÇA OKUNUŞU
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
يَٓا اَيُّهَا الْمُزَّمِّلُۙ1.
قُمِ الَّيْلَ اِلَّا قَل۪يلًاۙ2.
نِصْفَهُٓ اَوِ انْقُصْ مِنْهُ قَل۪يلًاۙ3.
اَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ الْقُرْاٰنَ تَرْت۪يلًاۜ4.
اِنَّا سَنُلْق۪ي عَلَيْكَ قَوْلًا ثَق۪يلًاۜ5.
اِنَّ نَاشِئَةَ الَّيْلِ هِيَ اَشَدُّ وَطْـًٔا وَاَقْوَمُ ق۪يلًاۜ6.
اِنَّ لَكَ فِي النَّهَارِ سَبْحًا طَو۪يلًاۜ7.
وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ وَتَبَتَّلْ اِلَيْهِ تَبْت۪يلًاۜ8.
رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ فَاتَّخِذْهُ وَك۪يلًا9.
وَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَاهْجُرْهُمْ هَجْرًا جَم۪يلًا10.
وَذَرْن۪ي وَالْمُكَذِّب۪ينَ اُو۬لِي النَّعْمَةِ وَمَهِّلْهُمْ قَل۪يلًا11.
اِنَّ لَدَيْنَٓا اَنْكَالًا وَجَح۪يمًاۙ12.
وَطَعَامًا ذَا غُصَّةٍ وَعَذَابًا اَل۪يمًا13.
يَوْمَ تَرْجُفُ الْاَرْضُ وَالْجِبَالُ وَكَانَتِ الْجِبَالُ كَث۪يبًا مَه۪يلًا14.
اِنَّٓا اَرْسَلْنَٓا اِلَيْكُمْ رَسُولًا شَاهِدًا عَلَيْكُمْ كَمَٓا اَرْسَلْنَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ رَسُولًاۜ15.
فَعَصٰى فِرْعَوْنُ الرَّسُولَ فَاَخَذْنَاهُ اَخْذًا وَب۪يلًا16.
فَكَيْفَ تَتَّقُونَ اِنْ كَفَرْتُمْ يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ ش۪يبًاۗ17.
اَلسَّمَٓاءُ مُنْفَطِرٌ بِه۪ۜ كَانَ وَعْدُهُ مَفْعُولًا18.
اِنَّ هٰذِه۪ تَذْكِرَةٌۚ فَمَنْ شَٓاءَ اتَّخَذَ اِلٰى رَبِّه۪ سَب۪يلًا۟19.
20 –
اِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ اَنَّكَ تَقُومُ اَدْنٰى مِنْ ثُلُثَيِ الَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَٓائِفَةٌ مِنَ الَّذ۪ينَ مَعَكَۜ وَاللّٰهُ يُقَدِّرُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۜ عَلِمَ اَنْ لَنْ تُحْصُوهُ فَتَاب عَلَيْكُمْ فَاقْرَؤُ۫ا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْاٰنِۜ عَلِمَ اَنْ سَيَكُونُ مِنْكُمْ مَرْضٰىۙ وَاٰخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْاَرْضِ يَبْتَغُونَ مِنْ فَضْلِ اللّٰهِۙ وَاٰخَرُونَ يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۘ فَاقْرَؤُ۫ا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُۙ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاَقْرِضُوا اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًاۜ وَمَا تُقَدِّمُوا لِاَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللّٰهِ هُوَ خَيْرًا وَاَعْظَمَ اَجْرًاۜ وَاسْتَغْفِرُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Müzzemmil Sûresi Türkçe Meali (Ömer Çelik)
Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla
1.Ey örtünüp bürünen Rasûlüm!
2.Geceleyin kalk, az bir kısmı dışında geceyi ibâdetle geçir!
3.Gecenin yarısını ibâdetle geçir. Yahut ondan biraz azalt.
4.Yahut yarısına biraz daha ilavede bulun. Kur’an’ı, harflerin ve kelimelerin tam hakkını vererek, mânasını düşünerek tane tane oku!
5.Doğrusu biz sana sorumluluğu ağır bir söz vahyediyoruz.
6.Muhakkak ki, gece ibâdet etmek, zihin, kalp ve ruh üzerinde çok tesirli; okuma, okunanı dinleme ve anlama bakımından çok daha verimlidir.
7.Oysa gündüz vakti seni meşgul edecek yığınla iş vardır.
8.Rabbinin ismini an ve fânilerden sıyrılarak bütün varlığınla yalnız O’na yönel!
9.O, doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka ilâh yoktur. O halde bütün işlerinde yalnız O’nu vekîl tut! O’na güven ve sığın!
10.Müşriklerin ileri geri konuşmalarına sabret ve bir mü’mine yakışan onurlu bir tavırla onlardan güzellikle uzaklaş.
— Devamı —
11.Nimetler içinde yüzdükleri halde seni ve dâvetini yalanlayanları sen bana bırak ve onlara biraz süre tanı.
12.Çünkü bizim nezdimizde onlar için hazırlanmış kelepçeler ve kızgın alevli bir ateş var.
13.Boğaza takılıp öteye geçmeyecek korkunç dikenli yiyecekler ve pek acı bir azap var.
14.Kıyâmet günü yer ve dağlar şiddetle sarsılır; koca dağlar kum yığınına döner.
15.Ey insanlar! Vaktiyle Firavun’a bir Peygamber gönderdiğimiz gibi, size de hakkınızda şâhitlik edecek bir Peygamber olarak Hz. Muhammed’i gönderdik.
16.Ne var ki Firavun o Peygamber’e karşı geldi; biz de onu şiddetli bir tutuşla yakalayıp cezalandırdık.
17.Peki ey kâfirler! İnkârınızda devam ederseniz, o takdirde, çocukları bir anda ak saçlı ihtiyarlara çevirecek bir günden kendinizi nasıl koruyacaksınız?
18.O günün dehşetiyle gök çatlayıp yarılacak ve Allah’ın sözü mutlaka gerçekleşecektir.
19.Kur’an’ın bu korkutucu âyetleri, bir öğüttür, bir hatırlatmadır. Artık kurtulmak isteyen, kendisini Rabbine ulaştıracak bir yol tutsun!
20.Rasûlüm! Rabbin, senin gecenin üçte ikisine yakın kısmını, bazan yarısını, bazan da üçte birini ibâdetle geçirdiğini, beraberindeki mü’minlerden bir kısmının da böyle yaptığını elbette biliyor. Geceyi ve gündüzü yaratıp sürelerini takdir eden Allah’tır. O, gece ibâdetini gerektiği şekilde yapamayacağınızı bildiği için size lutuf ve merhametiyle muâmele edip, kolaylaştırmaya gitti. Artık Kur’an’dan kolayınıza gelen miktarı okuyun. Allah şunu da biliyor ki, içinizden hastalar olacak; bir kısmınız Allah’ın lutfundan nasibini aramak üzere yeryüzünde dolaşacak; bir kısmınız da Allah yolunda savaşacak. Bundan böyle Kur’an’dan kolayınıza gelen miktarı okuyun, namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, bir de Allah’a gönül hoşluğuyla güzel bir borç verin. Kendiniz için iyilik olarak önden ne gönderirseniz, Allah katında onu daha hayırlı ve mükâfatı kat kat artmış olarak bulursunuz. Günahlarınız için Allah’tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, sonsuz merhamet sahibidir.
Müzzemmil Sûresi Tefsiri (Ömer Çelik)
1. Ey örtünüp bürünen Rasûlüm!

2. Geceleyin kalk, az bir kısmı dışında geceyi ibâdetle geçir!

3. Gecenin yarısını ibâdetle geçir. Yahut ondan biraz azalt.

4. Yahut yarısına biraz daha ilavede bulun. Kur’an’ı, harflerin ve kelimelerin tam hakkını vererek, mânasını düşünerek tane tane oku!

Allah Teâlâ, ilk âyette Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in bir vasfını öne çıkararak ona hitap eder. Bu, اَلْمُزَّمِّلُ (müzzemmil) vasfıdır. Bu vasıfta iki esas mâna vardır. Birincisi “örtünme”, ikincisi “yüklenme”. Buna göre kelimeye şu mânalar verilebilir:

Birincisi; “Ey örtüsüne bürünen Rasûlüm, geceleyin kalk ibâdet et.” Nitekim Resûlullah (s.a.s.), Hira dağında ilk vahyi aldığı esnâda Cebrâil (a.s.)’ı aslî suretinde görmüş, bu hâdiseden fevkalâde etkilenmiş, korkulu bir halde doğruca hanımı Hz. Hatice’nin yanına vararak: زَمِّلُون۪ي زَمِّلُون۪ي (zemmilûnî, zemmilûnî) “Beni örtün, beni örtün!..” buyurmuştu. Örtünüp bir müddet istirahata çekilmişti. (Buhârî, Bed’ü’l-vahy 3; Müslim, İman 252) İşte “müzzemmil” kelimesi onun bu haline işaret eder. Bunun üzerine Cebâil (a.s.) gelip: “Ey örtüsüne bürünen!” hitabıyla Efendimiz’e yeni vahiyler, yeni tâlimatlar getirdi. Bundan böyle artık rahat yatma zamanının geçtiğini, büyük bir emânet yüklendiğini, bu işin mesuliyetinin çok ağır olduğunu, bunu taşıyabilmek için uzun uzun gece ibâdetlerine, Kur’an’ı tertille okumaya, zikre, tefekküre ve bütün varlığıyla Allah’a yönelmeye ihtiyaç olduğunu bildirdi.

İkincisi; “Ey namaz kılmak, ibâdet etmek için giyinip hazırlanan Rasûlüm!”

Üçüncüsü; اَلزِّمْلُ (ziml) kelimesinin “büyük bir yük yüklenme” mânasına göre: “Ey peygamberlik gibi pek ağır bir emânet yükünü yüklenen Rasûlüm, artık kalk da bu yükü taşıyabilecek kuvvet elde edebilmek için gayret göster.” Bu açıdan “müzzemmil” vasfı, yoğun bir şuur hâline ve derin bir aydınlanmaya işaret eder.

Bu hitaptan sonra Allah Resûlü (s.a.s.)’e verilen ilk tâlimat gece ibâdetidir. Başta namaz olmak üzere geceyi ibâdetle ihyâ etmektir. Ancak gecenin ne kadarını ibâdetle geçirmek gerektiği hususunda net bir rakam verilmemektedir. Bazı miktarlar belirtilmekte, tercih hakkı Efendimiz (s.a.s.)’e bırakılmak üzere, belirtilen bu miktarlara göre ibâdet edilmesi emredilmektedir. Belirtilen miktarlar şunlardır:

Az bir kısmı hâriç bütün gece.

Gecenin yarısı.

Yarısından biraz azı.

Yarısından biraz fazlası.

12 saatlik bir gece üzerinden hesap edilecek olsa yaklaşık: Az bir kısmı hâriç bütün gece: 9-11 saat; gecenin yarısı: 6 saat; yarısından biraz azı: 4-5 saat; yarısından biraz fazlası: 7-8 saat.

Nitekim 20. âyette haber verildiği üzere Resûlullah (s.a.s.) ve bir grup mü’minler tarafından bu süre, yine 12 saat üzerinden gecenin üçte ikisine yakın: 7 saat, yarısı: 6 saat ve gecenin üçte biri: 4 saat şeklinde tatbik edilmiştir. Başlangıçta gece ibâdeti hem Peygamberimiz (s.a.s.)’e hem de müslümanlara farz kılınmıştı. Kalkıp ayakları şişinceye kadar namaz kıldılar. 20. âyetle bu ibâdet müslümanlara tahfif edilmiş, Efendimiz (s.a.s.)’e “Rasûlüm! Gecenin bir kısmında uyanıp sana mahsus bir ibâdet olmak üzere teheccüd namazı kıl” (İsrâ 17/79) emriyle farziyeti devam etmiştir. Daha çok “teheccüd” olarak bilinen bu ibâdet, diğer müslümanlar için mühim bir sünnet kabul edilmiştir.

Efendimiz (s.a.s.)’e verilen ikinci tâlimat, Kur’ân-ı Kerîm’i “tertîl” ile okumaktır. Tertîl; tecvidine, harflerin çıkışına dikkat ederek Kur’ân-ı Kerîm’i ağır ağır, tane tane, mânasını düşünerek okumaktır. Böylece âyetlerin mânası zihne iyice yerleşir ve muhtevası ruha tesir eder. Âyetlerde geçen Allah Teâlâ’nın zat ve sıfatlarının zikri kalbe kök salar. O’nun büyüklüğünü ve heybetini hissettirir. Rahmet müjdeleri, gönüllerde şükran cezbesi uyandırır. Azap ve gazap ikazları kalpleri dehşete düşürür. Emir ve nehiylerin mâna ve hikmeti tam olarak anlaşılır.

Resûlullah (s.a.s.), Kur’an okumaktan zevk alan kimselerin bu zevki cennette de devam ettireceklerini ve Kur’an okudukça derecelerinin artacağını şöyle ifade buyurmuştur:

“Her zaman Kur’an okuyan kimseye şöyle denecektir: «Oku ve yüksel! Dünyada kurallarına tam uyarak, tertîl ile okuduğun gibi burada da kurallarına tam uyarak, tertîl ile oku. Şüphesiz senin merteben okuduğun âyetin son noktasındadır.»” (Ebû Dâvûd, Vitr 20; Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’an 18)

Peygamberimiz (s.a.s.)’e pek büyük bir sorumluluk yükleyen Kur’ân-ı Kerîm’le gece ibadeti arasındaki derin irtibata gelince:
5. Doğrusu biz sana sorumluluğu ağır bir söz vahyediyoruz.

6. Muhakkak ki, gece ibâdet etmek, zihin, kalp ve ruh üzerinde çok tesirli; okuma, okunanı dinleme ve anlama bakımından çok daha verimlidir.

“Ağır söz”den maksat, Kur’ân-ı Kerîm’dir. Kur’an peygamberimiz (s.a.s.)’e vahiy yoluyla gelmiştir. Vahiy, herkesin dayanabileceği sıradan bir hal değildir. Müthiş derecede bir ağırlığı vardır. Rivayetlere göre, vahiy geldiği zaman, soğuk kış günlerinde bile Resûlullah (s.a.s.)’in mübârek yüzlerinde ter tomurcukları belirirdi. (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy 2) Bir binek üzerinde iken vahiy gelse, bindiği hayvan dahi vahyin ağırlığından ön ayaklarını çökertir, yelesini yere kor, hareket edemezdi. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 118) Vahiy esnasında Efendimiz’in huzurunda bulunanlar üzerine de bir ağırlık çöker, orada arı uğultusuna benzer bir ses duyulurdu. (Dârimî, Mukaddime 2)

Lafzı bile böyle ağır olan bir kelamın muhtevasının, onu anlamanın, gereğini yerine getirmenin ağırlığını tasavvur etmek gerekir. Kur’an’ı okumak kolay olsa da, onun emirlerini tam olarak yerine getirmek zordur. Fakat bunu yerine getirmenin şüphesiz mizanda sevap ve mükâfatı da ağırdır. İşte uzun uzun gece ibâdeti ve Kur’an tilavetinin, bu ağır yükleri yüklenip taşıyabilecek bir kuvvet, kabiliyet ve istidat kazanmak için bir hazırlık yapmak üzere emredildiği anlaşılmaktadır. Çünkü gece ibâdetinin ve kıraatinin bu bakımdan çok büyük ehemmiyeti vardır. Bu ehemmiyet 6. âyet-i kerîmede iki farklı ifadeyle beyân edilir:

Birincisi; اَشَدُّ وَطْـًٔا (eşeddü vat’en) “tesirce daha kuvvetli”: Bu ifadeyi şöyle izah etmek mümkündür: Gece ibâdet için kalkmak ve uzun uzun ibâdet etmek insan mizacına terstir. Bu saatte insan istirahat ister. Bu yüzden bu zor iş, nefsi kontrol altına almak için çok tesirli bir gayrettir. Eğer bir mü’min, bu yolla nefsi ve bedeni üzerinde hâkimiyet sağlar ve onları Allah yolunda kullanmaya muktedir olursa, o kimse Hak dinin tebliğini dünyaya galip kılmak için daha başarılı olacaktır. İkinci olarak, gece kalkmak, kalp ve dil arasında bir âhenk oluşturmak için çok tesirli bir vasıtadır. Çünkü gecenin bu saatlerinde kul ile Allah arasına başka bir şey giremez. Bu halde insan diliyle ne söylüyorsa kalbinin sesiyle de onu söyler. Kalp ve dilde bir âhenk meydana gelir. Üçüncü olarak, gece ibâdet için kalkmak, insanın zahir ve batınında, dış ve iç âleminde âhenk meydana getirmek için çok tesirli bir vasıtadır. Zira gece yalnızlığında eğer bir kimse istirahatını terk ederek ibâdet için kalkarsa muhakkak ki bu, o kişinin ihlâsındandır. Çünkü bunda başkasına gösteriş yapacak bir durum yoktur. Dördüncü olarak, gece ibâdeti insan için gündüz ibâdetinden daha ağırdır. Dolayısıyla bu ibâdete devam eden kimsede sebat oluşturur. O kişi Allah’ın yolunda daha derin bir şuurla ve kesin iradeyle gider ve her türlü zorluğa karşı tahammül ve metânet gösterir.

İkincisi; اَقْوَمُ ق۪يلًا (akvemü kîlen) “sözü doğru ve sağlam yapmak, düzeltmek”: Burada kast olunan, gecenin o vaktinde insanın Kur’ân-ı Kerîm’i daha sakin ve ihtiram ile, ona gönlünü vererek ve daha iyi anlayarak okumasıdır. Çünkü bu sakin ve huzurlu vakitler, insanın Kur’an âyetleri üzerinde daha derin tefekkür etmesine uygun olduğu müstesnâ zamanlardır. Bu güzel anlarda kıraat, tefekkür ve tezekkür daha verimli olur; söylenen ve dinlenen söz daha sağlam ve daha tesirli olur.

Gece ibadetinin emredilmesi ve üzerinde bu kadar durulmasının bir sebebi de şudur:
7. Oysa gündüz vakti seni meşgul edecek yığınla iş vardır.

8. Rabbinin ismini an ve fânilerden sıyrılarak bütün varlığınla yalnız O’na yönel!

9. O, doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka ilâh yoktur. O halde bütün işlerinde yalnız O’nu vekîl tut! O’na güven ve sığın!

Gece ibâdetinin emredilmesinin bir hikmeti de gündüz insanın uğraşması gereken yığınla işinin olmasıdır. Gerek maişet temini ile alakalı çalışmalar, gerekse dinin tebliği ile alakalı işler buna dâhildir. Ancak bu işler de Allah’tan gafil bir şekilde yapılmayacaktır. Bu sebeple hemen peşinden gece ve gündüz, devamlı Rabbin isminin zikredilmesi ve tam bir yönelişle O’na dönülmesi emredilir.

اَلتَّبَتُّلُ (tebettül), haktan uzaklaştıracak her şeyi terk edip, mâsivayla alakayı kopararak, tüm varlığıyla Allah’a yönelmektir. Çünkü göklerin ve yerin tek Rabbi O’dur. O’ndan başka ilâh yoktur. Bu yüzden yalnızca O’nu vekil tutmak, tüm işlerde sadece O’na güvenip dayanmak, O’nun himayesine girmek gerekir. Çünkü O’nun her hususta irade ve kudreti geçerlidir. O’nun hükmüne uymayan her türlü fikir ve amel bâtıldır. O, kulunun bütün işlerini düzeltip yoluna koymaya ve düşmanlarının haklarından gelmeye de kadirdir.

Öyleyse gerçeği bile bile reddeden o zâlimlerle boş ve anlamsız tartışmalara girme de:
10. Müşriklerin ileri geri konuşmalarına sabret ve bir mü’mine yakışan onurlu bir tavırla onlardan güzellikle uzaklaş.

11. Nimetler içinde yüzdükleri halde seni ve dâvetini yalanlayanları sen bana bırak ve onlara biraz süre tanı.

12. Çünkü bizim nezdimizde onlar için hazırlanmış kelepçeler ve kızgın alevli bir ateş var.

13. Boğaza takılıp öteye geçmeyecek korkunç dikenli yiyecekler ve pek acı bir azap var.

14. Kıyâmet günü yer ve dağlar şiddetle sarsılır; koca dağlar kum yığınına döner.

10. âyette bahsedilen هَجْرًا جَم۪يلًا (hecran cemilen), kalp ve düşünce olarak kâfir ve müşriklerden uzak durup, fiil ve amellerinde onlara uymamakla beraber, kötülüklerine karşılık vermeye kalkışmayıp, müsamaha ve güzel ahlâk ile seviyeli bir muhalefette bulunmaktır. Yoksa buradan “tebliğ vazifesini” bırakmak mânası anlaşılamaz. Bilakis, tebliğ vazifesine devam ederken, onların kabalıklarına ve ileri geri konuşmalarına aldırmaması; öyle kimseleri kendi hallerine bırakıp Allah’a havale ederek nezâketle işine devam etmesi öğütlenir. Zira bu dünya hayatı, buradaki nimetler bir gün son bulacak, dünya nimetleriyle şımarıp Peygamber’e karşı gelen, kendilerini büyük görüp fakir mü’minlerle alay eden o kâfirler Allah katında layık oldukları cezayı bulacaklardır. Bunlar:

› Ağır ağır kelepçeler, bukağılar ve demir halkalar. Bunlarla elleri ve ayakları boyunlarına bağlanacak, demir halkalar boyunlarına geçirilecek ve kıpırdamayacak bir halde sımsıkı bağlanıp öylece cehenneme atılacaklardır.

› Çılgın alevli cehennem ateşi.

› Dikenli, boğaza duran, boğaza girince ne yutması ne de çıkarması mümkün olmayan, son derece üzüntü ve sıkıntı veren bir yiyecek. Başka âyetlerde bu yiyecekten “zakkum”, “darî‘: diken”, “ğislîn: çok kötü bir yiyecek, ateşte yananların yaralarından akan irinler” ifadeleriyle bahsedilir.

› Acısına, elemine dayanmanın mümkün olmadığı pek acıklı bir azap.

Anlatıldığına göre Hasan Basri (r.h.), bir gün oruçluyken iftar edeceği sırada kendisine bir yemek getirildi. Tam o anda bu âyet aklına geliverdi, “yemeği kaldırın” dedi. İkinci akşam konuldu, yine hatırına geldi, yine “kaldırın” dedi. Üçüncü akşam yine öyle. Bu durum dostlarına haber verildi. Onlar geldiler de nihayet biraz kavut şerbeti içinceye kadar peşini bırakmadılar. Böylece midesine bir lokma inmiş oldu. (Elmalılı, Hak Dini, VII, 5433)

Kıyâmet ve hesap korkusunun insanın yüreğine oturmasının tabii bir neticesidir bu. Zira kıyâmet günü ilâhî mahkeme kurulacak ve herkese hak ettiği karşılık verilecektir. Bu sebepledir ki:
15. Ey insanlar! Vaktiyle Firavun’a bir Peygamber gönderdiğimiz gibi, size de hakkınızda şâhitlik edecek bir Peygamber olarak Hz. Muhammed’i gönderdik.

Burada Hz. Mûsâ ve Firavun’un söz konusu edilmesinin sebebi, Mekkelilerin, Peygamberimiz (s.a.s.)’i aralarında doğup büyüdüğü için küçümsemeleri ve hafife almaları idi. Nitekim Firavun da, kendi sarayında büyümüş olması sebebiyle Hz. Mûsâ ile alay etmiş, kendini hakka davet için geldiğinde: “Biz seni henüz yeni doğmuş bebekken bağrımıza basıp yanımızda büyütmedik mi?” demiştir. (bk. Şuarâ 26/18) Ancak burada üzerinde durulan esas uyarı şudur: Firavun, Allah’ın gönderdiği Peygamber’e karşı çıkınca nasıl şiddetli bir şekilde cezalandırılmış ise, Resûlullah (s.a.s.)’e karşı çıkan insanlar da bir gün cezalandırılacaklardır. Bu cezanın dünyevî bir yönünün olma ihtimali devamlı mevcuttur. Dünyada bunun olmayacağı farzedilse bile şurası bir gerçektir ki, âhirette Allah’ın azabından kurtulmaları mümkün değildir:

16. Ne var ki Firavun o Peygamber’e karşı geldi; biz de onu şiddetli bir tutuşla yakalayıp cezalandırdık.

Burada Hz. Mûsâ ve Firavun’un söz konusu edilmesinin sebebi, Mekkelilerin, Peygamberimiz (s.a.s.)’i aralarında doğup büyüdüğü için küçümsemeleri ve hafife almaları idi. Nitekim Firavun da, kendi sarayında büyümüş olması sebebiyle Hz. Mûsâ ile alay etmiş, kendini hakka davet için geldiğinde: “Biz seni henüz yeni doğmuş bebekken bağrımıza basıp yanımızda büyütmedik mi?” demiştir. (bk. Şuarâ 26/18) Ancak burada üzerinde durulan esas uyarı şudur: Firavun, Allah’ın gönderdiği Peygamber’e karşı çıkınca nasıl şiddetli bir şekilde cezalandırılmış ise, Resûlullah (s.a.s.)’e karşı çıkan insanlar da bir gün cezalandırılacaklardır. Bu cezanın dünyevî bir yönünün olma ihtimali devamlı mevcuttur. Dünyada bunun olmayacağı farzedilse bile şurası bir gerçektir ki, âhirette Allah’ın azabından kurtulmaları mümkün değildir:

17. Peki ey kâfirler! İnkârınızda devam ederseniz, o takdirde, çocukları bir anda ak saçlı ihtiyarlara çevirecek bir günden kendinizi nasıl koruyacaksınız?

Kıyâmet günü öyle dehşetli bir gündür ki, onun şiddetinden körpe çocuklar, saçı sakalı ağarmış ihtiyarlara dönerler. Bu hal, kıyâmet için sûra birinci kez üslendiği zaman olacaktır. Nitekim o gün hakkında şöyle buyrulur:

“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Çünkü kıyâmetin sarsıntısı gerçekten çok korkunç bir şeydir. Onu göreceğiniz gün, dehşetten her emzikli anne emzirdiği yavrusunu unutup terk eder, her hâmile dişi de karnındakini düşürür. İnsanları sarhoş görürsün, halbuki onlar şarap içip sarhoş olmuş değillerdir, lâkin Allah’ın azabı pek şiddetlidir.” (Hac 22/1-2)

Yine kıyâmet öyle dehşetli bir gündür ki, onun şiddetiyle yalnız dağlar erimek ve çocuklar ihtiyarlamakla kalmaz, o yüksek gökyüzü bile yarılıp çatlar. Allah’ın va‘dettiği her şey, aynen söylediği ve istediği şekilde gerçekleşir. Bunda şüphe edilebilecek en küçük bir nokta yoktur. Artık dileyen bu ilâhî hatırlatma ve ikazlardan ibret alarak, o günün şiddet ve dehşetinden korunmak ve Rabbine selametle ermek için iman, itaat ve sâlih amellerle Allah’a yaklaşmaya çalışsın. Böyle kurtarıcı bir yol tutmayan ise, kendini o günün azabından koruyamayacağını bilsin.

Şu ibretli kıssa, Kur’an’ın gönülleri sarsan bu âyetleri karşısında nasıl bir kalbî hassasiyet içinde olması gerektiğini göstermesi açısından dikkat çekicidir:

Ebûbekir Verrâk (r.h.)’in küçük bir oğlu vardı. Kur’ân-ı Kerîm öğrenmek için bir hocadan ders okumaktaydı. Bir gün okuldan benzi sararmış bir vaziyette, titreyerek ve erkenden döndü. Vücudunun her tarafı korkudan titriyordu. Ebûbekir Verrâk, gönül meyvesinin bu bu durumuna şaşırarak sordu:

“–Hayırdır evlâdım, bu hâlin ne, niçin mektepten erken döndün?”

Oğlu, o küçücük yüreğine yerleşmiş bulunan Allah korkusu netîcesinde sonbahar yaprağına dönen bir çehreyle:

“–Ey babacığım! Bugün hocamız bana Kur’ân’dan bir âyet öğretti, onun mânasını idrâk edince korkumdan bu hâle geldim!” dedi. Bu defâ babası:

“–Evlâdım, o hangi âyet-i kerîmedir?” dedi. Küçük çocuk okumaya başladı:

“Peki ey kâfirler! İnkârınızda devam ederseniz, o takdirde, çocukları bir anda ak saçlı ihtiyarlara çevirecek bir günden kendinizi nasıl koruyacaksınız?” (Müzzemmil 73/17)

Daha sonra küçük yavru, bu âyetin dehşet ve heybetinden hasta olup ölüm döşeğine düştü, çok geçmeden de rûhunu teslîm etti. Babası bu hâdise karşısında çok duygulandı. Öyle ki, sık sık oğlunun kabrine gider ve ağlayarak kendi kendine şöyle derdi:

“–Ey Ebûbekir! Senin oğlun, Kur’ân’dan bir âyet öğrendi de Allah korkusundan rûhunu teslîm etti. Sen ise bunca zamandır Kur’ân-ı Kerîm okursun, hâlâ Allah’ın hukûkunu yerine getirmede bir çocuk kadar dahî korkmazsın!”

Halbuki, bu hayatta en mühim vazifesinin sadece Allah’a kulluk edip O’nun hoşnutluğunu kazanmak olduğunu bilenler, fevkalade bir gayret ve titizlik içinde bu kudsî vazifenin gereklerini yerine getirmeye çalışırlar. Örnek mi istersiniz:
18. O günün dehşetiyle gök çatlayıp yarılacak ve Allah’ın sözü mutlaka gerçekleşecektir.

19. Kur’an’ın bu korkutucu âyetleri, bir öğüttür, bir hatırlatmadır. Artık kurtulmak isteyen, kendisini Rabbine ulaştıracak bir yol tutsun!

Kıyâmet günü öyle dehşetli bir gündür ki, onun şiddetinden körpe çocuklar, saçı sakalı ağarmış ihtiyarlara dönerler. Bu hal, kıyâmet için sûra birinci kez üslendiği zaman olacaktır. Nitekim o gün hakkında şöyle buyrulur:

“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Çünkü kıyâmetin sarsıntısı gerçekten çok korkunç bir şeydir. Onu göreceğiniz gün, dehşetten her emzikli anne emzirdiği yavrusunu unutup terk eder, her hâmile dişi de karnındakini düşürür. İnsanları sarhoş görürsün, halbuki onlar şarap içip sarhoş olmuş değillerdir, lâkin Allah’ın azabı pek şiddetlidir.” (Hac 22/1-2)

Yine kıyâmet öyle dehşetli bir gündür ki, onun şiddetiyle yalnız dağlar erimek ve çocuklar ihtiyarlamakla kalmaz, o yüksek gökyüzü bile yarılıp çatlar. Allah’ın va‘dettiği her şey, aynen söylediği ve istediği şekilde gerçekleşir. Bunda şüphe edilebilecek en küçük bir nokta yoktur. Artık dileyen bu ilâhî hatırlatma ve ikazlardan ibret alarak, o günün şiddet ve dehşetinden korunmak ve Rabbine selametle ermek için iman, itaat ve sâlih amellerle Allah’a yaklaşmaya çalışsın. Böyle kurtarıcı bir yol tutmayan ise, kendini o günün azabından koruyamayacağını bilsin.

Şu ibretli kıssa, Kur’an’ın gönülleri sarsan bu âyetleri karşısında nasıl bir kalbî hassasiyet içinde olması gerektiğini göstermesi açısından dikkat çekicidir:

Ebûbekir Verrâk (r.h.)’in küçük bir oğlu vardı. Kur’ân-ı Kerîm öğrenmek için bir hocadan ders okumaktaydı. Bir gün okuldan benzi sararmış bir vaziyette, titreyerek ve erkenden döndü. Vücudunun her tarafı korkudan titriyordu. Ebûbekir Verrâk, gönül meyvesinin bu bu durumuna şaşırarak sordu:

“–Hayırdır evlâdım, bu hâlin ne, niçin mektepten erken döndün?”

Oğlu, o küçücük yüreğine yerleşmiş bulunan Allah korkusu netîcesinde sonbahar yaprağına dönen bir çehreyle:

“–Ey babacığım! Bugün hocamız bana Kur’ân’dan bir âyet öğretti, onun mânasını idrâk edince korkumdan bu hâle geldim!” dedi. Bu defâ babası:

“–Evlâdım, o hangi âyet-i kerîmedir?” dedi. Küçük çocuk okumaya başladı:

“Peki ey kâfirler! İnkârınızda devam ederseniz, o takdirde, çocukları bir anda ak saçlı ihtiyarlara çevirecek bir günden kendinizi nasıl koruyacaksınız?” (Müzzemmil 73/17)

Daha sonra küçük yavru, bu âyetin dehşet ve heybetinden hasta olup ölüm döşeğine düştü, çok geçmeden de rûhunu teslîm etti. Babası bu hâdise karşısında çok duygulandı. Öyle ki, sık sık oğlunun kabrine gider ve ağlayarak kendi kendine şöyle derdi:

“–Ey Ebûbekir! Senin oğlun, Kur’ân’dan bir âyet öğrendi de Allah korkusundan rûhunu teslîm etti. Sen ise bunca zamandır Kur’ân-ı Kerîm okursun, hâlâ Allah’ın hukûkunu yerine getirmede bir çocuk kadar dahî korkmazsın!”

Halbuki, bu hayatta en mühim vazifesinin sadece Allah’a kulluk edip O’nun hoşnutluğunu kazanmak olduğunu bilenler, fevkalade bir gayret ve titizlik içinde bu kudsî vazifenin gereklerini yerine getirmeye çalışırlar. Örnek mi istersiniz:
20. Rasûlüm! Rabbin, senin gecenin üçte ikisine yakın kısmını, bazan yarısını, bazan da üçte birini ibâdetle geçirdiğini, beraberindeki mü’minlerden bir kısmının da böyle yaptığını elbette biliyor. Geceyi ve gündüzü yaratıp sürelerini takdir eden Allah’tır. O, gece ibâdetini gerektiği şekilde yapamayacağınızı bildiği için size lutuf ve merhametiyle muâmele edip, kolaylaştırmaya gitti. Artık Kur’an’dan kolayınıza gelen miktarı okuyun. Allah şunu da biliyor ki, içinizden hastalar olacak; bir kısmınız Allah’ın lutfundan nasibini aramak üzere yeryüzünde dolaşacak; bir kısmınız da Allah yolunda savaşacak. Bundan böyle Kur’an’dan kolayınıza gelen miktarı okuyun, namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, bir de Allah’a gönül hoşluğuyla güzel bir borç verin. Kendiniz için iyilik olarak önden ne gönderirseniz, Allah katında onu daha hayırlı ve mükâfatı kat kat artmış olarak bulursunuz. Günahlarınız için Allah’tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, sonsuz merhamet sahibidir.

Sûrenin ilk âyetlerinde gece ibâdeti hakkında gelen tâlimatlar doğrultusunda Resûlullah (s.a.s.) ve beraberinde seçkin bir sahâbe cemaati, bazan gecenin üçte ikisine yakınını, bazan yarısını, en azından üçte birini ibâdetle geçirmeye başladılar. Öyle ki namaz kılmaktan ayakları şişerdi. Hatta sabaha ne kadar kaldığını kestiremediği için ihtiyaten bütün gece ibâdet edenler bile vardı. Nitekim, “O mü’minler geceleri pek az uyurlardı. Seher vakitleri de Allah’tan bağışlanma dilerlerdi” (Zâriyât 51/17-18) âyetleri onların bu hâline işaret eder. Böyle ağır bir ibâdetin ümmet-i Muhammed’e zor geleceğini bildiği için, kullarına nihayetsiz merhamet sahibi olan Allah Teâlâ, bu tarzda bir gece ibâdetini onlara farz kılmadı. Bu ağır mesuliyeti onlardan kaldırdı. Bundan böyle farz olmamak kaydıyla isteyen istediği kadar kalkıp gece ibâdet edebilir. Yaptığı ibâdet kadar sevap ve mükâfat kazanır. Kalkamayana ise bir ceza terettüp etmez.

Burada gece ibâdetinin hafifletilmesinin üç gerekçesi bildirilir:

› Hasta olmak.

› Helâl yollardan rızık aramak için seyahat yapmak.

› Allah yolunda savaşmak.

Şunu ifade edelim ki, Yüce Rabbimizin bir lutuf ve rahmet eseri olarak gece ibâdetini hafifletmesi, bununla alakalı sûrenin başındaki âyetlerde ve Kur’ân-ı Kerîm’in başka ayetlerinde gece ibâdetiyle alakalı yaptığı teşvikleri neshedip ortadan kaldırdığı mânasına gelmez. Bu âyetler, dünya durdukça gece ibâdetinin faziletini beyân edecek, akıllı mü’minler bu ilâhî irşatlar sayesinde imkânları ölçüsünde gecelerini ihya edecekler, ilâhî füyûzâtın yağmur gibi yağdığı o müstesnâ anlardan faydalanacaklar ve Yüce Allah’a yaklaşmanın yollarını arayacaklardır. Dolayısıyla, yukarıda bahsedilen sebeplerle gündüzün çok yorucu işleri veya hastalık gibi bir mânisi olmayan mü’minlerin, geceyi ihyaya azami ehemmiyet vermeleri şüphesiz kendi faydalarına olacaktır.

“Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun” emri, “kolayınıza geldiği kadar gece namazı kılın” mânasında anlaşılır. Fakat Kur’an tilâveti de ibâdet olduğundan dolayı, namazla birlikte bundan bilinen Kur’an kıraatinin kastedilmiş olması da mümkündür.

Gece ibâdetini hafifleten Yüce Rabbimiz, müslümanlardan hususiyle farz olan ibâdetlere ağırlık vermelerini ve Allah yolunda mal ve canla fedakârlık yapmalarını ister. Bunun için de:

› Farz olan namazları doğru ve dikkatli bir şekilde kılmalarını,

› Zekâtı hakkiyle ve zamanında vermelerini,

› Zekâttan ayrı olarak Allah için sadaka vermelerini, özellikle savaş masraflarını karşılamak için harcamada bulunmalarını ve mallarını Allah için vakfederek fakirlerin ihtiyaçlarını karşılamalarını emir buyurur. İşte bu tür yardımlar Allah’a verilen güzel bir borç olarak kabul edilmiştir. Bilindiği üzere verilen borç geri alınır. Borç verilen kimse güvenilir ise, borcun geri alınacağından endişe edilmez. Burada kulundan borcu talep eden ve onu alan Allah Teâlâ’dır. O’na verilen borcun ödenmesi konusunda ise kaygı duyulması mümkün değildir.

Nitekim Allah Resûlü (s.a.s.) ashâbına:

“- Hanginize mirasçısının malı kendi malından daha sevimlidir?” diye sordu. Onlar:

“- Ey Allah’ın Rasûlü! Hepimiz malımızı her şeyden daha fazla severiz” dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:

“Allah için sadaka verdiğiniz mal, sizin kendi malınızdır. Geriye bıraktığınız mal ise sizin değil, vârisinizin malıdır” (Buhârî, Rikak 12; Müslim, Zühd 3) buyurdu.

Osmanlı tarihimizden bize akseden şu kıssa ne kadar mânidârdır.:

Osmanlı döneminde Üçbaş Nûreddin Hamza Efendi diye meşhur bir âlim vardı. Parasını harcamaya kıyamayıp biriktirirdi. Ata binmez, eski elbise ve ayakkabı ile yetinir, böylece malından tasarruf ederdi. Bu sebeple halk arasında “Paracı Hoca” olarak tanınırdı.

Bu hocaefendi, biriktirdiği para ile Fâtih Karagümrük’te önce Üçbaş Medresesi’ni, daha sonra da Üçbaş Mescidi’ni yaptırdı. Âlimlerin ve fukarânın kalması için odalar yaptırarak bunlar için pek çok vakıflar tahsis etti. Bunu duyan tanıdıkları şaşırır ve:

“–Hocam sen parayı bu kadar çok sevdiğin hâlde harcamaya nasıl kıydın?” diye takılırlar. Hocaefendi de şu mânidar ve nükteli cevâbı verir:

“–Kıymetli dostlarım! Sizler haklısınız. Ben parayı çok severim. Bunun için de paramın dünyada kalmasına gönlüm râzı olmadı. Onu kendimden önce âhirete gönderdim.”

Çünkü dünya hayatında Allah için yapıp âhirete gönderdiğimiz ne kadar iyilik olursa, bunun mükâfatını mutlaka Rabbimizin katında bulacağız. Hem daha üstün ve mükâfatı daha büyük bir şekilde. Zira Allah Teâlâ, kendisi için yapılan iyiliklere, iyiliğin durumu ve yapanın ihlasına göre bire ondan başlayıp bire yüz, bire yedi yüz ve daha fazla katlayarak mükâfat vereceğini müjdelemektedir. (bk. Bakara 2/261; En‘âm 6/160; Hicr 15/89)

sponsor reklam
Benzer konular
Yorumlar
sponsor reklam
Dualar

Dilek Duası, Hacet Duası, Sınav Duası gibi dualara da yer veriliyor

Esmaül Hüsna

Esmaül Hüsna mücizeleri ve ne zaman ne kadar Esmaül Hüsna okuyacağınıza dair bilgilere yer veriliyor

Hadis-i Şerifler

Peygamber efendimiz (sav) sözlü ifadelerine yer veriliyor

Şifalı bitkiler

Hastalıklara alternatif çözümler getiren mucizevi şifalı bitkilere yer veriliyor

Hastalık

Hastalığınıza tıbbi çözümler ile yaklaşan bilimsel bilgilere yer veriliyor

İslami bilgiler

İslam dininde neyin nasıl olduğunu ve neyi nasıl yapacağınıza dair bilgilere yer veriliyor

Seyyidet Nefise Hazretlerinin ruhuna Okunan Yasin (Hayırlı tüm dileklerin kabulü)

Hayırlı bir dileğinin kabulünü isteyen,Her hangi bir hacetinin kabulünü isteyen,Her hangi bir işinin hayır ile sonuçlanmasını isteyen. Her h...

Sürekli yorgunluk hissi ve olumsuz etkilerden arınmak için Dua tertibi

  Günlük yaşamında,sürekli yorgunluk hissi olan,bir şeyler yapamama durumundan ,bu olumsuz olan yaşamınızı düzeltmek,yaşam enerjinizi y...

Çalışma istemini artıran Önemli Esmalar(Dersler veya İş gibi)

Kendimiz,evlatlarımız ve diğer yakınlarımızda çalışma isteği yok ise.Bu dersler olabilir veya çalışma  yaşı gelmiş ve çalışmak zorunda olduğ...

Hıfz-ı İman Namazı(İmanı Koruma ve Kurtarma Namazı)

HIFZ-I İMAN (İMANI MUHAFAZA NAMAZI) SÜNNETTİR. “Bustânü’l-ârifîn” sahibinin, senedi (isnadı) ile Abdullâh ibni Ömer (Radıyallâhu Anhümâ)ya d...

Eşler arası kırgınlığın sona ermesi için Esmalar Ve Dua

Eşler arası kırgınlığın sona ermesi için barış olması için aşağıdaki esmalar ve duanın okunması,kırgınlığın sona ermesi için çok önemlidir.B...

Yaşam enerjisini kaybedenlerin “Yeniden kazanması için” Esmalar ve dua

Yaşam enerjisini kaybeden kimseler  yaşamaktan zevk almazlar,hiç bir şey yapmak istemezler.Üzerlerinde çok büyük bir yük olduğunu hissederle...

AMENTÜ DUASI VE FAZİLETLERİ

AMENTÜ DUASINI OKUMANIN FAYDALARI İmanını kuvvetlendirmek ve günahlardan arınmak için okunan Amentü duasının okunması için özel bir zamanı b...

Eşler arası sadakat ve Güveni artırmak için Esmalar ve Süreler

Evlilik ve  diğer ilişkilerde sadakat ve güven çok önemlidir.İlişkilerin iyi olması sağlıklı olması için kişilerin bir birine güven duyması ...

Maddi ve Manevi Çok Zor Durumda Kalanlar için Esma Ve Âyet-i Kerim

Maddi ve manevi çok zor durumda kaldığımızda,Elimizdeki mal veya paraları bitip çok darda kaldığımızda aşağıdaki Esma ve Âyet-i kerimi okuma...

Uykuda korku ve Kabuslardan kurtulmak için Esma-Ayetler ve Dua

Gece uykusunda sürekli korkan ve korkutulmaktan kurtulmak,kabuslardan kurtulmak için önemli esma,Ayetler ve dua; Kendiniz veya  kimin için o...

esmaül Hüsna
İsminizin ebced değeri ..İsminize bakan esma nasıl bulunur?

Esmaül Hüsna’dan her biri başka bir isme bakar.Dolayısıyla siz de kendisiminize bakan esmayı tesbit edip her gün çıkan miktarı  okuyun...

Dua1
Bu duayı (41) defa okuyanın haceti kabul olur

“Ahmet Ziyâeddin Gümüşhânevi hazretleri buyuruyor ki: “Muyiddin-i  Arabî hazretlerine ait aşağıdaki duayı(41) defa okuyup haceti...

dua budur
Çok kıymetli bir dua her türlü istek için”Çok tesirli bir duadır”

Aşağıdaki Ayet-i  kerimenin  faydaları Hastalıkların tedavisinde. Dert ve sıkıntılardan kurtulmak. Hapisten kurtulmakta.  Borç ödemekte çok ...

fetih1
Her hangi Bir Dilek İçin Fetih Suresini Okumak( 7 günde 41 defa okuma usulü)

        Sıkıntılarınızdan kurtulmak,her hangi bir dileğinize kavuşmak için Fetih suresi çok makbul olan ve denenmiş bir ...

dua budur
Her türlü hacet için 7 gece Ayetel kürsi okumak

HER TÜRLÜ İSTEK ARZU VE HACET İÇİN OKUNACAK AYETEL KÜRSİ OKUMA  ŞEKLİ. HER KİM BU ÇALIŞMAYI 7 GECE ARALIKSIZ SAAT 23:00 İLE 06:00 ARASI OKUR...

dar
Çok kuvvetli ve makbul olan hacet duası

  Akşam namazını kıldıktan sonra (40) defa okunan aşağıdaki dua kabule şayan bir duadır.Çabuk kabul olması için,3 gün yada 7 gün arka a...

dar
Bekarlar için “evlilik duası”

Hayırlı bir evlilik yapmak isteyen bekar kardeşlerim cuma ezanı vakti (1062) kere “Ya Bais Celle Celalühü” ismi şerifini okuyup,...

şükür
Duaları kabul olanlar ve okudukları dualar

Sayfamızda üye olan kardeşlerimden zaman zaman paylaştıkları faydalandıkları duaların toplamı..Kendilerine payalaşımları için teşekkür ediyo...

dar
Sınavlarda Başarılı Olmak İçin Dualar(Nihat Hatipoğlu)

   DUA : “Bismillahirrahmanirrahim.Ya Hayyu,Ya Kayyum,Birahmetike estegisu” “Allahım! Hayy ve Kayyum isminle ve rahme...

İnşirah Suresi ve faziletleri(içi daralanlar,selamete çıkmak isteyenler,dileği olanlar)

İnşirah Suresi: Bismillahirrahmanirrahim. “Elem neşrahleke sadrak.Ve veda’na anke vizrak ellezi engada zahrak.Ve refa’na l...