Yaşlı çoban
Yaşlı çoban sürüsünü otlatmak için yaylaya çıktığına her sefer tepeye yakın bir elma ağacının altına dinlenmek amacıyla oturur eğer mevsimiyse de onunla konuşarak:
” Hadi evladım, bu ihtiyarın elmasını ver artık ” der ve ağaçtan en güzelinden, en olgunundan bir elma düşerdi.
Yaşlı çoban çakısını çıkartarak, elmayı dilimlere ayırır ve küçük bir tas yoğurtla birlikte, ekmeğine katık ettikten sonra babasından kalan Kur’an-ı Kerim’i okumaya başlardı.
Yaşlı çoban bu elma ağacını yıllar önce diktiğinde sık sık sular, bunun için de büyükçe bir güğüme doldurduğu abdest suyundan artan suyu kullanırdı. Elma ağacı belki de bu sularla kuvvet bulmuş ve kısa sürede meyve vermeye başlamıştı.
Yaşlı çoban o zamanlar henüz genç olduğundan, şöyle bir uzandı mı en güzel elmayı şıp diye koparırdı. Fakat aradan geçen bunca yılın sonunda beli bükülüp boyu kısalmıştı. Ağaç ise bir çınar gibi büyüyüp, göklere yükselmişti.
Ama ne kadar büyürse büyüsün o ağaç onun yavrusuydu. Onu evlat sevgisiyle okşarken: ” Ver yavrum derdi, gönder bakalım bugünkü kısmetimi.” Her zaman bir elma düşerdi hiç nazlanmadan, yıllar boyu hiçbir gün aksamadan.
Köylüler uzaktan uzağa gözledikleri bu hadiseyi birbirlerine anlatıp, yaşlı çobanın veli bir zat olduğunu söylerlerdi.
Yaşlı adam ağacın altında dinlenip, namazını kıldığı bir gün yine elmasını istedi. Ancak dallar dolu olmasına rağmen, nedense bir şey düşmemişti. Sonra isteğini bir daha, bir daha tekrarladı. Beklediği şey bir türlü gelmiyordu. Beklediği şey bir türlü gelmiyordu.
Gözleri yeni doğmuş kuzuların tüylerini andıran beyaz sakalını ıslatırken, ağacın altından uzaklaşıp koyunlarının arasına gitti. Yavrusu meyve verdiği günden bu yana, ilk defa onun isteğini reddediyordu. İhtiyar çobanın beli her zamankinden fazla bükülmüş, güçsüz bacakları da vücudunu taşıyamaz olmuştu. Hayvanlarını usulca toplayıp köye doğru yola koyulduğunda, aşağıdaki caminin her zamankinden daha nurlu minarelerinden yankılanan ezan sesiyle birden irkildi. Yeniden doğmuştu çoban, sanki bir şey hatırlamıştı.
Çocuklar gibi sevinerek, ağacın yanına koştu ve ona şefkatle sarılırken: Canım dedi, hıçkırıp ağlayarak . ” Benim güzel avladım, mis kokulum. Şu unutkan ihtiyarı üzmeden önce neden söylemedin, bugünün Ramazan’ın ilk günü olduğunu.”
Okumak isteyebilirsiniz
Kurdun asaleti