Hoş geldin Yusuf’um
Yusuf İmam Hatip öğrencisiydi, ailesinin tek çocuğuydu. Annesi babası onu en iyi şekilde yetiştirmeye gayret ediyorlardı. Yusuf’un uzaktan uzağa sevdiği adı Sevgi olan bir kız vardı. Sevgi sınıfın en ağırbaşlı kızıydı. Başı önünde olur, teneffüs aralarında evden getirdiği kitapları okurdu. Yusuf derste gizli gizli ona bakardı. O ise Yusuf’a karşılık vermez, onun ilgisini görmezden gelirdi. Halbuki Yusuf hem çalışkan hemde yakışıklı bir çocuktu. Kızlar onunla arkadaş olmak için can atarlardı. Ama Yusuf onlardan uzak durmayı tercih ederdi. Yalnız Sevgi’den uzak durmayı bir türlü beceremiyordu. Aslında bu yaptığı göz zinasıydı. Ama elinde değildi, nefsine hakim olamıyordu.
Bir gün cesaretini toplayıp kıza açılmayı düşündü. Arapça dersindelerdi. Ders bitiminde ona karşı beslediği duygularını açacaktı. Bir ara kitabının arasındaki bir kâğıt gözüne ilişti. Bir hadis yazılıydı:
” Aşkını gizleyip iffetini muhafaza ederek sabır edenin günahlarını Allah (c.c.) affedip cennetine koyar. ” (İbn Asakir)
Nereden gelmişti bu kağıt. Kafası karışmıştı. Sanki birisi içini okumuştu. Kâğıttaki hadisi okuyunca vazgeçti Sevgi’yle konuşmaktan. Ertesi gün. Yine Arapça dersinde Yusuf nefsiyle mücadele halindeydi içi içini yiyordu. İçindekileri söylemeli rahatlamalıydı. Ders kitabını açtı yine bir kağıda yazılmış hadis ilişti gözüne:
” Ümmetimin üstün olanları aşk belasına düşünce iffetini koruyanlardır.” (Deylemi)
Artık anlamıştı. Birisi yazıp koyuyordu. Ama kimdi? İçinde bulunduğu durumu kimse bilmiyordu ki. O sırada öğretmeniyle göz göze geldi.Öğretmeni gülümsedi. Yusuf başını önüne eğdi. Öğretmeni koymuş olmalıydı. Zira birkaç kere Sevgi’ye bakarken yakalanmıştı. Zaten kâğıttaki yazıda öğretmeninin yazısına benziyordu. Yusuf utancından kıpkırmızı oldu. Sevgi’ye açılmaktan vazgeçti.
Bir hafta sonra…
Sınıf bir dedikodu ile çalkalanıyordu.” Sevgi’nin sevgilisi varmış, birlikte okula geldiği çocuğu gördünüz mü?” Yusuf beyninden vurulmuşa döndü. Demek ki Sevgi^den ona yar olmayacaktı. Bütün hayalleri suya düşmüştü. Yapacak bir şey yoktu Sevgi’den vazgeçecekti.
Ertesi gün kitabının arasında yine bir not buldu. Bu defa bir ayet yazılıydı. ” Onu işittiğiniz zaman, erkek ve kadın mü’minlerin, kendi vicdanlarında iyi zanda bulunup da ‘ Bu apaçık iftiradır ‘ demeleri gerekmez miydi?” (Nur 12)
Yusuf’un beyninde şimşekler çakmıştı. Ne demekti bu. Hemen aklına dün Sevgi hakkında konuşulanlar geldi. Okul çıkışı yine aynı erkek Sevgi’yi kapıda bekliyordu. Yusuf ise onları seyrediyordu. Sevgi tam gence doğru ilerlerken,
” Abi biraz bekler misin, kitabımı unuttum sınıfta.”
Abi mi? Demek ki sevgilisi zannettikleri çocuk Sevgi’nin abisiydi. Yusuf’un kulaklarında kağıtta yazılı olan ayet yankılandı. Suizan yapıp da günah işlediği için tövbe etti.
Sonraki günlerde Yusuf ara sıra kitabının içinde hadis ve ayetler bulmuştu. Öğretmenine minnattardı. Her defasında yanlışa düşmesini engellemişti.
Bir ay sonra.
Sınıfta bir hüzün vardı, babası Yusuf’u şehir dışında bir medreseye yazdırmış, okuldan almıştı. Yusuf’un okulda geçirdiği son gündü. Yusuf okuldan ayrıldığına değil Sevgi’yi bir daha göremeyecek olmasına üzülüyordu. Yusuf henüz ilim öğrenmenin aşk’tan üstün olduğunu kavrayamamıştı. Çünkü sevgi’ye olan aşkı iliklerine kadar işlemişti. Medreseye gitmek istemiyordu. Herkesle vedalaşmış, artık ayrılık zamanı gelmişti. Kitaplarını çantasına koyarken yine bir not bulmuştu. Bu yine bir ayetti:
” Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vardır. Allah bilir siz bilemezsiniz.” (Bakara 216)
Bu ayet Yusuf’u kendine getirmişti. Evet bunda da bir hayır vardı. Başını eğdi ve kimseye göstermediği gözyaşları içinde sınıftan çıktı.
Yusuf’un şehir dışındaki yatılı medrese hayatı başlamıştı. Hocaları ilk günden gösterdiği saygıdan ve edebinden dolayı hayran kalmışlardı.
Herkes ona geleceğin büyük bir hocası olacak gözüyle bakıyordu. Yusuf’un içi buruktu. Sevgi’den ayrılmak zor geliyordu, Sevgi’yi unutamıyordu. Rabb’inin bir bildiği vardı elbette dayanmalıydı.
5 yıl sonra.
Hocası Yusuf’u yanına çağırdı.
– Yusuf! Sen şimdiye kadar gördüğüm en iyi talebemsin. Birkaç aya kadar aramızdan ayrılıp ilim hayatına atılacaksın. Evlilik çağında geldi. Bir abimizin kızı var. Kur’an kursu hocalığı yapıyor. Onu sana uygun gördük, ne dersin?
Yusuf evlilik için Sevgi’den başka kimseyi düşünmemişti. Ama bunca yıl geçmiş hiç haber alamamıştı belkide çoktan evlenmişti. Üstelik hocalarına karşı boynu kıldan inceydi:
– Siz nasıl uygun görürseniz efendim. Anneme babama söyleyelim.
Anne babanın da rızası alınarak kız istemeye gidildi. Yusuf’un içi kan ağlıyordu. Ya evleneceği kişiyi sevemezse onun hakkına gireceğini düşünüyor ve kahroluyordu. Konuşma ve tanışma faslından sonra sıra kahve ikramına gelmişti. Odaya doğru güzeller güzeli bir kız geldi. Yusuf Sevgi’ye öyle özlem duyuyordu ki gelen kızı bile Sevgi’ye benzetmişti.
Hayır, hayır! Hayal değildi bu Sevgi’ydi.
– Bu nasıl bir tevafuk Allah’ım! dedi.
Demek Sevgi okulu bitirmiş, hoca olmuştu. Yusuf yerinde duramaz olmuştu. Kendine uzatılan kahveyi alırken elleri tir tir titriyordu. Fincan tabağını kaldırınca altında küçük bir kâğıt gördü. Sevgi’nin gözüne baktı. Sevgi ise hiç bakmadan ” al ” dercesine başını salladı. Kâğıdı elinde sımsıkı tutuyordu. Kahvesini bitirince lavaboya gitmek için izin istedi. Odadan çıkar çıkmaz. Kâğıdı açtı. Okulda kitabının arasına konan notlardaki yazının aynısı ile yazılmış bir hadis vardı:
” Birbirini sevenler için nikâh kadar güzel şey görülmemiştir. ” (İbn Mace)
Yusuf şaşkınlık üstüne şaşkınlık yaşıyordu. Meğer o notları Sevgi Yazıyordu. Yusuf’un fark etmemesi için hep Arapça
dersinde öğretmeninin yazısını taklit ederek yazıyordu. Yusuf hadisi tekrar okudu. ” birbirini sevenler ” diyordu. Demek ki Sevgi de onu seviyordu. Yıllar sonra kavuşma zamanları gelmişti. Söz ve nişanın ardından düğün günü gelip çatmıştı. Çok sade bir düğün programı hazırlamışlardı. Yusuf heyecanından yerinde duramıyor, oradan oraya volta atıyordu.
Bir ara elini cebine attı Yusuf. Yine bir hadis buldu:
” Evleniniz, çoğalınız.” (Beyhaki)
Sevgi’nin bu sürprizleri Yusuf’u ona daha çok bağlıyordu, tekrar tekrar aşık oluyordu Sevgi’ye.
Artık evlenmişlerdi. Yusuf evin içinde kendisi için hazırlanmış ayet ve hadisleri bulmaya devam ediyordu. Evlilikle beraber kadının kocası-kocanın karısı üzerinde hakları ile, anne baba hakları ile ilgili ayet veya hadis yazıp bırakıyordu kenara köşeye. Hep içinde bulundukları durum ile alakalı oluyordu.
3 ay sonra.
Yusuf talebelerinin yanından gelmişti. Ceketini çıkarıp asacakken gözüne yine bir hadis ilişti.
” Evlat kokusu, cennet kokusudur.” (Taberani)
Bu demek oluyordu ki baba olacaktı. Allaaaaah diye bağırdı birden.
Sevgi başkaları gibi ” Ben hamileyim ” demektense, her zaman ki gibi hadisle bildirmişti. Hemen Sevgi’nin yanına koştu alnından öptü. Artık sevdiği kadın çocuğunun annesi olacaktı.
1 ay sonra.
Yusuf uyandığında başucunda bir not buldu. Yine bir hadis vardı:
” Lezzetleri yok eden, ağız tadını bozan, ümitleri kıran ölümü çok anın.” (İbni Hibban)
Bunu neden yazmıştı ki?
Acaba Onun dünya zevkine daldığını mı düşünüyordu? Mutfakta kahvaltı hazırlayan eşinin yanına gitti.
Nedenini sordu.
Sevgi başını eğdi, üzgündü:
– Bu gece rüyamda senin öldüğünü gördüm, bende bu hadisi yazmak istedim.
– Yusuf merak etme, seni geç buldum hemen öyle bırakıp gitmem dedi.
Eşini teselli etmek için öyle söylemişti. Aslında içi ürpermiş, şaka yapıp ortamı yumuşatmak istemişti.
1 hafta sonra.
Sevgi kurstaydı. Yusuf evde kitap okuyordu. Birden göğsüne bir sancı girdi, nefesi daraldı. Kalp krizi geçiriyordu. Okuduğu kitabın arasındaki kağıdı eline almaya çalıştı. Birkaç saniye içinde canını meleğe teslim etmişti. Sevgi eve geldiğinde Yusuf’un cansız bedenini görünce düşüp bayıldı. Kendine geldiğinde yaşlı gözlerle yanına gitti. Hayat arkadaşına dokunamıyor, öldüğüne inanmak istemiyordu. O sırada Yusuf’un elindeki kağıdı gördü. Kağıtta bir hadis yazıyordu hadisin altında da bir not:
” Çocuğa güzel bir ad koymak, babanın evlat üzerindeki hakkıdır.” (Beyhaki)
Oğlum olursa Yusuf, kızım olursa Fatıma.
Anlaşılan Yusuf ölümle ilgili hadisi okuduktan sonra ölümün kendisine yakın olduğunu düşünerek bu hadisi yazmış, kitabının arasına hazır etmişti.
Artık Yusuf yoktu. Sevgi anne ve babasının tüm ısrarlarına rağmen kayın validesi ve kayın babasının yanından ayrılmadı. Çünkü Yusuf onların tek çocuğuydu. Kendisi de onları terk etse kimsesiz kalacaklar, acıları daha da artacaktı.
6 ay sonra.
Yusuf’un oğlu dünyaya geldi. Tıpkı Yusuf gibi pek güzeldi. Dedesi onu kucağına aldı. Ezanını kulağına okudu. Yaşlı gözlerle ve titrek bir sesle kulağına fısıldadı.
Hoş geldin oğlum.
Hoş geldin torunum.
Hoş geldin ikinci Yusuf’um.