Allah rızası için
Fakir bir işçi, işinden çıkartılır. Başka hiçbir gelir kaynağı olmadığı için çoluk çocuğu aç ve susuz kalır. Adam iş bulmak için nereye baş vursa ” işimiz yok ” cevabı ile kapılar yüzüne kapanır. Midelerine hiçbir gıda girmeyen yavruların dinmeyen ağlayışları annenin yüreğini parçalayacak hale gelir. Çaresizlik içinde durumu kocasına açar: “Bey, görmüyor musun? Açlıktan çocukların yüzleri sarardı. Hadi bir dayanırız, ama onlar bu kadarına tahammül edemezler, bu sefaletimizin sonu ne olacak; bir şey düşünmüyor musun?” dedi.
Adam düşünceden eğilmiş başını eşinin yüzüne doğru kaldırarak ona der ki; ” Karıcığım, günlerdir başvurmadığım kapı kalmadı. Piyasaya göre en düşük ücret karşılığında bile iş aradım, bir kere olsun karnınızı doyura bileyim diye; olmadı. Kimse bana iş vermiyor. Yavrularımın açlıktan erimeye yüz tutan ciğerleri benim de yüreğimi parçalıyor. Ama görüyorsun, elimden bir şey gelmiyor.” Bu sözler üzerine kadın kocasına: ” Şu benim gelinlik günlerimden kalma başörtümü götür sat; ne kadar tutarsa bir şeyler al getir bir kereliğine çocukların karnını doyuralım. Sonrasına kulların rızkını veren cömert Allah (c.c.) kerimdir. Elbette bize de hayırlı bir kapı açar.”
Adam utançtan yüzü kızararak içine düştüğü acıklı, çaresizliğin ıstırabını ruhunun derinliklerinde duyarak, karısının gelinlik çeyiz sandığından çıkarıp getirdiği hiç kullanılmamış başörtüsünü alır ve satmaya yollanır. Başörtüsünü o zamanın parasıyla iki dirheme satar. Aldığı para ile yiyecek bir şeyler almaya giderken yolda bir dilenciye rastlar; adam gelip geçenlere şöyle yalvarmaktadır: ” Allah rızası ve peygamber aşkı için boş geçmeyin. Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak ve karşılığında bana yardım etmek isteyen yok mu? Dünyada hiçbir şeyi olmayan tam manasıyla muhtaç biriyim.”
Adam dilenciye sokulur karısının gelinlik başörtüsünü satarak aldığı ve günlerdir açlıkla boğuşan yavrularının bir öğünlük yiyeceğine ödeyeceği iki dirhemi, olduğu gibi cebinden çıkararak dilenciye verir. Şimdi eli yine boştur eve dönmekten utanmaktadır; çemberin parası ne oldu diye sorduğu zaman karısına ne cevap verecek. Kadıncağıza nasıl ” Başörtüne iki dirhem verdiler, onu da yolda rastladığım dilenciye verdim ” diyecekti. Bu düşünceler içinde camiye varıp akşam namazını kıldıktan sonra çöken akşam karanlığı ile birlikte elleri bomboş evine döndü. Karısı ve çocukları sabırsızlıkla bir şeyler getirecek diye yolunu gözlüyorlardı.
Adam ümitsiz bir halde hep önüne bakarak içeri girince kadın şaşakalır. O akşam da aç kaldıklarını anlar, çocuklar da artık açlıktan kısılmaya yüz tutmuş zayıf bir sesle ağlayarak yataklarına giderler. Kadın hem kızgın hemde şaşkın bir ifade ile ne olduğunu sorar. Adam her şeyi en ince detayına kadar anlatır. Kadın üstün bir sabır ifadesi takınarak kocasına şöyle der: ” Başörtünün parasını madem ki Allah (c.c.) yolunda verdin; O ulu ve zengindir; gösterdiğin cömertliğin karşılığında bize dilediği anda karşılığını vermek gücüne sahiptir. Sen en iyisini yaptın; bakalım önümüze hangi kapı açılır.”
Sabahleyin kadın, kocasına bu defa yine baba evinden getirdiği bir duvar saatini verir,” şimdi bunu satmaya götür ve karşılığında eline geçen para ile eve yiyecek bir şeyler getir ” der. Adam çarşıda saati ne kadar satmaya çalışsa da bir türlü satamaz. Yorgun argın eli boş evin yolunu tutmuşken bir balık satıcısına rastlar. Balıkçıda ne kadar bağırırsa bağırsın son kalan iki balığına müşteri bulamamıştır.
Adam balıkçıya sokularak ” bu saat benim işime, o balıklar da senin işine yaramaz; öyleyse balıklarla bu saati takas edelim.” Balıkçı adamın teklifini kabul eder, balıkların karşılığı saati alarak gider. Adam balıkları alarak evin yolunu tutar. Kadın balıkları temizlemek üzere mutfağa girer. Az sonra bağırarak kocasını çağırır. Balıkların birinin karnından parlak bir inci çıkmıştır.
Adam ertesi gün inciyi alarak kuyumcuya gider. Kuyumcu incinin kıymetli olduğunu belirterek on dört bin dirhem verebileceğini söyler. Adamın çektiği sıkıntılar artık sona ermiş, Allah (c.c.) ona nimet kapılarını açmıştır. İnciyi satarak eve gelir olan biteni karısına anlatır. Ev neşeye gömülür hep birden Allah’a sonsuz şükür ederler.
Tam bu sırada kapıya bir dilenci gelir. Adam dua ve yalvarmalar içinde ” Ey hane halkı, Allah’ın size bağışladığından bana da verin.” Adam dilenciye; ” Şu zor günlerimizde Allah (c.c.) bize on dört bin dirhem bağışlamıştır. Madem ki Allah rızası için Allah’ın bağışından pay istiyorsun dur bekle; bu paranın yarısını sana getireyim diğer yarısı da bizim olsun.”
Adam içeriden aldığı yedi bin dirhemi getirdiğinde dilencinin orada olmadığını görür, sağı solu iyice araştırdıktan sonra adamın bir nedenle çekip gittiğini anlar.
Adam bütün sıkıntı ve kederinden sıyrılmış olarak huzur içinde uykuya daldığında rüyasında kapıya gelen dilenciyi görür, Dilenciye neden beklemediğini sorunca şu cevabı alır; ” Ben Allah’ın meleklerinden biriydim, hayırseverliğini ve Allah rızasına bağlılık dereceni ölçmek üzere insan kıyafetine girdim. Geçen akşam eline geçen iki dirhemi verdiğin dilenci de bendim. Gönül rahatlığı ile o iki dirhemi Allah rızası için bana verince Ulu Allah (c.c.) sana o inciyi bağışladı. Bu akşamki ölçüsüz cömertliğin karşılığında cennet nimetlerine kavuşacaksın.”
Ne mutlu senin gibi Allah rızasını en sıkışık durumlarda bile baş gaye bilen bahtiyar Müminlere.
Okumak isteyebilirsiniz
Hangisi daha önemli