Antikacı
Anadolu’nun en ücra köşelerini dolaşıyor ve gözüne kestirdiği kendince antika malları çok ucuza alarak yolunu buluyordu. Fakat bu sefer yolları kapatan kar yüzünden arabasını bırakıp yürümeye başladı, yoğun tipi altında donmak üzereyken, yaşlı biri tarafından bulunup, onun kulübesine davet edilmişti.
Yaşlı adam antikacıya yardım ederken:
” Günlerdir hasta olduğumdan, odun kesmek için ilk defa dışarıya çıktım,” dedi.
Diz boyunu aşan karla boğuşup kulübeden içeri girdiklerinde antikacının gözleri fal taşı gibi açıldı. Kuzinenin (bir tür soba) etrafında duran dört adet sandalye şimdiye kadar gördüğü en güzel antika iskemleydi.
Yaşlı adam misafirini rahat ettirmek için acele ediyordu. Ona birkaç lokma bir şeyler verip karnını doyurduktan sonra sedirdeki yatağı hazırlarken:
” Bu gün soba yakamadım ama bu yorganlar sen ısıtacaktır ” dedi.
Antikacı bütün yorgunluğuna rağmen bir türlü uyuyamıyordu. O iskemleleri almak için kafasında planlar kuruyor hatta alıp kaçmayı bile düşünüyordu. Kafasındaki tilkilikleri olgunlaştırmaya çalışırken uykuya dalıp gitmişti.
Sabahleyin uyandığında odadaki sandalyelerin yerinde olmadığını fark etti:
” Yaşlı adam herhalde planlarımı fark etti,” diye düşündü.
Kahvaltıda sakin görünmeye çalışarak yaşlı adama seslendi:
” İliğim, kemiğim ısınmış,” dedi. ” Çorbayı da harika yapmışsınız, ancak akşamki sandalyeleri göremiyorum.”
Yaşlı adam odanın köşesine yığdığı sandalye parçalarından kalan son parçayı da sobaya atarken:
” Sandalye dediğin dünya malı, biz misafirlerimizi üşütür müyüz? “
Okumak isteyebilirsiniz
Kötü insana kendi kötülüğü yetişir