EN-NAFİ esması ve zikrinin faydaları
EN-NAFİ, devamlı olarak,bütün mahlukata hayır ve fayda sağlayan, faydalı şeyler yaratan demektir.
Ebced değeri ve zikir saati:EN-NAFİ isminin zikri ( 201) adettir.Zikir saati Zühre, günü Cuma’dır.Zikir saatinin Zühal olduğunu söyleyenlerde vardır.Bu takdirde zikir günü Cumartesidir.
Özellikleri ve bazı faydaları:
- Bu ismin zikrine devam eden kişi, hangi işe girişse başarılı olur,faydalı kazançlar elde eder.
Bu ismin anlamından da anlaşılacağı gibi,faydalı ve hayırlı işler yapmak isteyenler,helal kazanç temin etmek isteyenler,usülüne uygun olarak zikriyle meşgul olmalı,vird edinip her gün (201) defa okumalıdır. - Bir yeri ağrıyan ve acı çeken bir kimse,elini ağrıyan yerin üzerine koyup hiç ara vermeden bu ismi(201) defa zikretse,Allah’ın izni ile ağrıdan kurtulur ve rahatlar.
- EN-NAFİ ismini vird edinen doktorlar hastalarına daha faydalı olur ve teşhis koyma ve tedavi etme konusunda büyük isabet sağlar.
- Bu ismin zikrine devam eden kimseler maddi ve manevi bütün yokluk ve sıkıntılardan kurtulur.rahat ve huzur içinde yaşar.
Dua sayacı
Bu ismin zikrine devam eden kişi,hangi işe el atsa başarılı olur,faydalı kazançlar elde eder. Bu ismin anlamından da anlaşılacağı ...
EL-BERR;katından gelen bir iyilik ve lütufla,kullarına karşı şevkatli ve merhametli olan.mahlukata, hayırlar ulaştıran;kullarına karşı musamahakar, şevkatli,merhametli, cömert ve ikraı,ihsanı bol olan anlamlarına gelir. Ebced değeri ...
ER-REŞİD:Bütün işlerini ezeli hikmetine göre neticeye ulaştıran;mahlukata maslahatlarını gösteren demektir. Ebced değeri ve zikir saati:ER-REŞİD isminin zikri (514) adettir.Zikir saati Güneş, günü Pazar'dır. Özellikleri ve ...
EL-MUİYD;Mahlukatı hayattan sonra ölüme,öldükten sonrada tekrar hayata iade eden;öldüren ve dirilten. Ebced değeri ve zikir saati:EL-MUİYD isminin zikri (124) adettir.Zikir saati Utarit,günü Perşembedir. Özellikleri ve ...
EL-VARİS: Bütün mülk ve servetlerin gerçek sahibi;mahlukatın yok olmasından da sonra baki kalan. Ebced değeri ve zikir saati:EL-VARİS isminin zikir adei(707) adettir.Zikir saati Müşteri,zikir günüPerşembedir.Zikir ...
-
Buket
Hocam selamün aleyküm ben çok alınganım ve karşımdaki kişiyi yanlış anlayabiliyorum. Ufacık bişe olsa kırılıp dariliyorum ve bu yüzden eşim benim bu huylarim dışında bir sıkıntım olmadığını ama bu duruma da katlanamadigini söyledi bu gidişle boşanırız ben gelemiyorum bu alinganliga yanlış anlamalarına hemen yüzünün düşmesine katlanamiyorum ya kendini duzelt ya da annenlere git uzak kalalım geldiğinde ayniysan boşanırız diyor . Bende doktora gittim ilaç tedavisi alıyorum ama geçmedi bugün yine alınganım bu halden çıkmam için bana Allah için yardımcı olursanız bir aileyi kurtarmış olursunuz
-
yonetici
Buket
Her gün 100 ya rauf 100 ya hadi 100 ya berr 170 ya kuddus 209 ya muksit okuyun aşağıdaki dualarıda
http://mutlulugunsifresi.com/eslerin-bir-birine-anlayisli-olmalari-icin-esmalar.html
http://mutlulugunsifresi.com/asik-suratli-ilgisiz-ve-surekli-bagiran-esin-duzelmesi-icin-esmalar.html
http://mutlulugunsifresi.com/sevdiklerimiz-ile-muhabbetin-iliskinin-iyi-olmasi-icin-esmalar.html
-
Özlem Şahin
Hocam hayırlı geceler..hoacam benim kollarımda bacaklarımda çok fazla bezeler var ceviz kadar büyüklükte olanlar var Dr a gittim bir tanesini aldılar pataloji için yağ bezesi lipom dediler ne yapılacak dedim gel ikişer ikişer alalım diyorlar ama o kadar çok ki böyle bir şey yapamam neşter izide istemiyorum lokal anestezide istemiyorum ama artık herkesin beni görünce bunlar ne diye sormasindan bıktım çok üzülüyorum çok kötü görünüyor köstebek yuvası gibi ama dışarı doğru şişlikler beni çok yıprattı artık bu durum ne okumam gerek nasıl niyet etmem gerekiyor kaç gün devam etmeliyim yardımcı olursanız çok memnun olurum şimdiden teşekkür ederim
-
yonetici
Özlem Şahin Rabbim kalıcı şifalar versin kardeşim
Her gün ya Şafi ya kuddus ya selam 100 defa oku aşağıdaki duaya da devam et 40 veya dafa fazla gün devam et
Bütün Hastalıkların şifası”Sağlığın Devamı”İçin Esma Ve Âyet-i Kerim
Ruh ve beden sağlığı için de her gün okumalıyızHer türlü hastalığın şifası için her gün “Ya Muhyi” Esmasını 100 defa okuyalım ardından aşağıdaki Ayet-i Kerimi de 1-3-7 gibi sayılarla okuyalım.
YA MUHYİ;ihya edip dirilten,canlılara hayat veren.Her şeye hayat veren,mahlukatı yoktan var eden,öldükten sonra diriltecek O’dur.
“Allah ki, büyük arşın sahibidir. O’ndan başka ilah yoktur.”
اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ*
“Allahu la ilahe illa huve rabbul arşil azim.”
-
MUSTAFA
Hocam merhaba,ben epilepsi sara hastasıyım.İş arıyorum bulamıyorum iş aramanın nedeni hasta olduğumdan dolayı.Halime yinede şükür ediyorum.en-nafi 201 ya Allah 66 her gün zikir ediyorum.Siz ne tavsiye edersiniz.
-
Hatice
Hocam dişlerim doktor yüzünden mahfoldu diş minemi eritti doktor. Dişlerim çürüdü bu yüzden. Yemek yemem bile zorlaştı taşım 21 daha Ya nafi çekiyorum 201 kere ya safi çekiyorum aklima geldikçe.ya hayy çekiyorym ya kaviyy cekiyorum. Ya hayyu ya kayyum cekiyorum 181 defa ya muhyi cekiyorum 68 defa ya Allah cekiyorum 66 defa onarılcagını ümit ediyorym. Allahtan ümit kesilmez.Haksızlığa uğradım saglığımdan ettiler. Hacet namazı kılıyorum sizin önerebileceginiz birsey var mı hocam
-
Hatice
Hocam dişlerim doktor yüzünden mahfoldu diş minemi eritti doktor. Dişlerim çürüdü bu yüzden. Yemek yemem bile zorlaştı taşım 21 daha Ya nafi çekiyorum 201 kere ya safi çekiyorum aklima geldikçe.ya hayy çekiyorym ya kaviyy cekiyorum. Ya hayyu ya kayyum cekiyorum 181 defa ya muhyi cekiyorum 68 defa ya Allah cekiyorum 66 defa onarılcagını ümit ediyorym. Allahtan ümit kesilmez.Haksızlığa uğradım saglığımdan ettiler. Hacet namazı kılıyorum sizin önerebileceginiz birsey var mı hocam
-
hilal
Hocam selaminaleykum. Yaklasik iki ay once düserek sol bilegimi kirdim, suanda fizik tedavi goruyorum. Tez vakitte bilegimin iyilesip eski haline donebilmesi icin hangi dualari okumami tavsiye edersiniz. Hayirli aksamlar..
-
Sema
Hocam içim çok sıkıntılı evliliği düşündüğümüz birisiyle yoktan yere ayrı düştük. İçim çok darda boşluga düşmüş gibi hissediyorum. Yarım kalmış gibi…
-
Ömer
Hocam namaz kılmak istiyorum dinimi öğrenmek istiyorum tam başlarken birden bişeyler engel oluyor ağır geliyor uzaklaşıyorum birden istemsizce oluyor ne önerir siniz hocam
-
Kerim
Hocam yıllardır bütün işlerim ters gidiyor, hiç bir istediğim olmuyor, sınavlardan, mülakatlardan başarısız oluyorum her gün dua ediyorum ama daha sonuç alamadım. Ne yapmalıyım. Allah razı olsun
-
yonetici
ozlem tabiki çalışmadan olmaz çok çalışmak gerekir ve şu duayı da okuyun
Başarı Duası“Rabbi zidni ilmen ve fehmen ve el-hıkni bi’s salihin.Rabbişrahli sadri ve yessir li emri vahlü’l-ukdeten min lisani yefkahu kavli. Ya Hafız, Ya Rakib, Ya Nasır, Ya Allah. Rabbi yessir ve la tüassir, Rabbi temmim bi’l hayr.”
Rabbim! İlmimi ve anlayışımı arttır ve beni salih kullara dahil eyle. Rabbim! Göğsümü aç, işimi kolaylaştır ve dilimdeki bağı çöz ki sözümü anlasınlar. Ya Hafız Ya Rakib Ya Nasır Ya Allah. Rabbim kolaylaştır, zorlaştırma; Rabbim! İşimi hayırla tamama erdir.
-
yonetici
Başarı Duası
“Rabbi zidni ilmen ve fehmen ve el-hıkni bi’s salihin.Rabbişrahli sadri ve yessir li emri vahlü’l-ukdeten min lisani yefkahu kavli. Ya Hafız, Ya Rakib, Ya Nasır, Ya Allah. Rabbi yessir ve la tüassir, Rabbi temmim bi’l hayr.”
Rabbim! İlmimi ve anlayışımı arttır ve beni salih kullara dahil eyle. Rabbim! Göğsümü aç, işimi kolaylaştır ve dilimdeki bağı çöz ki sözümü anlasınlar. Ya Hafız Ya Rakib Ya Nasır Ya Allah. Rabbim kolaylaştır, zorlaştırma; Rabbim! İşimi hayırla tamama erdir.
-
Oğuz
Hocam hayırlı akşamlar sevgilimle birbirimizi çok seviyoruz bir gün içime bir huzursuzluk çöktü ve o gunden sonra sevgim ona azaldi onu tekrar eskisi gibi sevmek istiyorum varlığına hep şükür ettim bana yardimci olacak bir dua varmı
-
Meryem
Selamunaleykum hocam en Nafi ismi için birşey sormak istiyorum “her türlü zarar ziyandan kurtulur” diyor ya kendimde sevmediğim bazi davranışlarım,yönlerim (mesela dikkatsizlik esyalar elimde çok kırılıyor istemiyorum zarar vermeyi)bunlar için okumasam olurmu? var birde gizli sırlara vâkıf olur diyor başka sitelerde bu özelliği varmi çok sağolun Allah razı olsun
-
Meryem
Selamunaleykum hocam en Nafi ismi için birşey sormak istiyorum “her türlü zarar ziyandan kurtulur” diyor ya kendimde sevmediğim bazi davranışlarım,yönlerim (mesela dikkatsizlik esyalar elimde çok kırılıyor istemiyorum zarar vermeyi)bunlar için okumasam olurmu? var
-
YsmnNilüfer
Selamun aleyküm Anneme böbrek yetmezliği teşhisi koyuldu şuan sınırda kötüye gitmemesi için hangi zikri cekmem gerekir?Allah razı olsun
-
Dilber
Dayım 28 yaşında kendisi için kaç kere kız istemeye gittiler ama bir türlü kısmeti açılmıyor kendisi için esmaül hüsna okumak istiyorum hangisinin okumalıyım?
-
Erkin
Selam ben Erkin beni eshim 4 ay oldu gideli anesi yanina charmshdi bana 5 gunde gelecekti ama 3 gunde deyshti ben gelmicem deye bana tel achti ben ne deyecemi sharshrdim shimde emelyat olacagni soyledi ben yanina gitmemi soyledi yok bashlasne evlen diy eskide chox sevyodu shimde dayanamyorum ban bir dua oyratin lutfan
-
Beyza
Selamun aleykum, evlenmek istiyorum nişanlımın maddi imkansızlıkları sebebiyle engellerimiz var hangi zikri çekmem gerekli
-
Zehra
Merhaba Zeynep Hanım. 29 yaşındayım. Ne yaparsam yapayım kısmetim açılmıyor bir türlü evlenemiyorum. Sizden evlenmeyi kolaylaştırıcı etkili bir uygulama istiyorum. Yardımcı olursanız çok sevineceğim. Allah razı olsun.
-
Düzgün behzat
Sevgili hicam 49 yaşındayım severek evleneyim dedim bir türlü kismet olmadı .bir işe baş vuruyorum sona gelirken bozuluyor.ne dua önerirsiniz.
-
Gullu
Zehra hanim merhaba Cuma gunu Venus saatlerinde ,balkon,bahce gibi acik yerde .tutsuleriyle (gul tutsusunu tavsiye ederim)beraber esmaul husnalari cekmenizi ve ,uzerinizde ayrica esmaul husna kolyesi bulundurursaniz cok iyi tesir eder.Ayrica ibadetlerinizi ihmal etmeyin derim. hayirli kismetler dilerim.
-
yonetici
Evlenmek için büyü yada her hangi bir şekilde bağlanan yada bağlı olduğunu düşünen kişilerin yapacakları dualar.
“Ayetü’l Kürsi, Saffat Suresi’nin başından on ayet-i Kerime, Cin Suresi ve Felak – Nas “Surelerini her gece okuyup yatsınlar…
ve yatmadan Evlenmekten bağlanan kişi uyumadan önce abdest alır ve avuçlarının içine üfledikten sonra “Ayetül-Kürsi ve Muavvizat yani İhlas-Felak-Nas” surelerini okur, sonra bedeninin önünde ve ardından elinin erişebildiği yerleri sıvazlar ve bunu üç kere tekrarlar.
-
muhsin iyi
Kadere İman, Hayır ve Şer Allah’tandır, Allah’ın Ed-Dârr,
En-Nâfi’ İsimleriKader, insanların başlarına gelecek her şeyi Allah’ın (c.c.) ezelde bilip bunları Lehv-i Mahfuz’a kaydetmesidir. Bunların zamanı geldiğinde meydana gelmesine kaza denir.
Kader, Allah’ın (c.c.) kullarının başlarına gelecek olan olayları El-Alîm güzel ismi ile bilmesine dayanır. Yoksa kullarını buna mecbur tutmamıştır. Aksi taktirde insanın bu dünyada imtihan edilmesinin bir anlamı olmayacaktı.
İnsanın elinde bir güç ve kudret sözkonusu değildir. Güç ve kudret tamamen Allah’a aittir. ‘Oysa sizi ve yaptığınız şeyleri Allah yarattı (Saffat suresi, 96).’ İnsan yaptığını sandığı şeyleri niyetiyle sahiplenmektedir ve bundan sorumlu tutulmaktadır. Onun için niyet çok önemlidir. Peygamberimiz (s.a.s) hadis-i şerifte şöyle buyurmaktadır: ‘Ameller niyetlere göredir.’ Niyetini temiz, himmetini âli tutan (iyilik, hayır konusunda yüksek hedefleri olan) kişiler oturdukları yerden bir şey yapmaksızın büyük sevaplar elde edebildikleri gibi Allah’ın rızasına da ererler. Ayrıca kaderleri de genellikle güzel olur. Çünkü yüce Allah (c.c.) genellikle olayları, kişileri insanların kalplerine göre biraraya getirmektedir.
Kader konusunda Ehl-i sünnet anlayışının dışında tarih boyunca iki aşırı uç, sapkın inanç sözkonusu olmuştur: Kaderiyeciler, insanın her eylemini kendisinin yarattığını savunmuşlardır. Dolayıyla hayır ve şerrin Allah’tan geldiğini kabul etmemişlerdir. Bunların insan iradesinin mahsulü olduğunu iddia etmişlerdir. Cebriyeciler ise, kulun kısmi iradesini yok saymışlardır. İnsanı kaderin karşısında rüzgârda uçuşan yapraklar misali kabul etmişlerdir. Şerri (başa gelen kötülükleri) tamamen ve koşulsuz olarak Allah’a bağlamışlardır.
Kadere iman bilindiği üzere imanın altı rüknünden birisidir. Kader içerisinde en önemli konu ise hayır ve şerrin Allah’tan (c.c.) geldiği hususudur. İnsanlar genellikle hayır ve şerrin Allah’tan (c.c.) geldiğini unutup sebeplere bakarlar. Şer karşısında öfkelenip deliye dönerler, dinden imandan çıkıp katil bile olurlar; hayırda da Allah’a (c.c.) şükretmeyi unutup vesilelere takılıp kalırlar.
İnsanların büyük çoğunluğu imanın altı şubesinden beşine pek karşı çıkmazlar. Onları pek inkâr etmezler. Fakat kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanma hususunda çeşitli sıkıntılar yaşarlar, bu noktada bazı itirazlar baş gösterir. Çoğu kişinin dine karşı olan olumsuz tavrında ana sebep kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmama oluşturur. Hastalık buradan kaynaklanır. Hele çağımızda çeşitli felsefelerin yaratıcı karşısında insanı merkezi bir konuma oturtmaları (Kaderiyeciler gibi) bu manevi hastalığın daha çok artmasına neden olmuştur.
Allah (c.c.) kullarına karşı her zaman lütufkârdır. Onları kaldıramayacakları yüklerle imtihan etmez. “Şu kesindir ki, Allah kullarına zerre kadar bile zulmetmez (Nisa suresi, 40).” Allah’ın (c.c.) Ed-Dârr (Şer, zarar hikmeti gereği Allah’tan [c.c.] gelir) güzel ismi insanın zararına değil hayrınadır. Şöyle ki: Dünyada başımıza gelen kötü şeyler bir hikmete dayanır. Dünya hayatı geçicidir, asıl olan ahiret yurdudur. Bu dünyada kötü olarak görülen şeylerin altında insanların ahiret hayatlarında kurtuluşa, ebedi mutluluğa vesile olan pek çok hayırlar bulunabilir. Bu açıdan asıl şer, zarar bu başa gelen kötü şeylerden gereği şekilde yararlanmamaktır.
Bu durumda başımıza gelen kötü şeyler, her ne kadar Allah’ın (c.c.) izni ve yaratması ile meydana geliyorsa da bu durumun sünnetullaha, ilahi bir kurala dayanan bir nedeni bulunmaktadır. Allah (c.c.) bela ve musibetleri yaptığımız kötü şeylere karşı vermektedir: “Başınıza gelen her musibet, işlediğiniz günahlar nedeniyledir. Hatta Allah günahlarınızın çoğunu da affeder (Şûrâ suresi, 30).”, “Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Başına gelen her kötülük ise nefsinden dolayıdır (Nisa suresi, 79).”
Başına böyle bir bela ve musibet gelen, bununla ruhu daralıp sıkılan bir müminin hemen geçmişini değerlendirip günahları için gözyaşı döküp tövbe ile Allah’ın (c.c.) rahmetine sığınması gerekir. Bu tür bir davranış yerine isyan etmek, birilerini suçlayıp öfkelenmek insana pek bir şey kazandırmaz. Belki pek çok şeyi alıp götürebilir. Yalnız Allah’ın (c.c.) el-Adl güzel ismi gereği bir zulme uğramışsak hakkımızı savunmamız, adaleti gerçekleştirme yolunda mücadele etmemiz de gerekir. Tabii işin bu cephesi yanında iç muhasebe ile kendimizde bazı kusur ve hataları aramak, bunlardan pişmanlık duyup Allah’ın (c.c.) merhametine sığınmak da icap eder.
Başa gelen, özellikle başkalarının başına gelen bela ve musibetleri yalnız yukarıda sözünü ettiğimiz sünettullahla, yani ilahi kuralla açıklamak Allah’ın (c.c.) kaza ve kaderi üzerine ileri geri konuşmak anlamına geleceğinden çok tehlikelidir. İnsanı maazallah dinden çıkarır. Çünkü Allah’ın (c.c.) olayları yaratmadaki ilahi hikmetini kimse tam anlamıyla kavrayamayacağı gibi böyle bir konuda söz ve hüküm sahibi de değildir. Hele başkaları için böyle birtakım yargılarda bulunmak, örneğin bir hasta yada kaza nedeniyle geçmiş olsun ziyaretinde ilgili hastalığın yada kazanın gerçek nedenini yapılan günah yada günahlar yüzünden olduğunu söylemek, bu konuda açıklamalarda bulunmak büyük bir edepsizliktir. Allah’ın (c.c.) öfkesine yol açabilecek bir kendini bilmezliktir.
Bela ve musibetleri yukarıda sözünü ettiğimiz sünnetullah, yani ilahi kanun yanında Allah (c.c.) başka nedenlerle de yaratabilir. Bunu kimsenin tam olarak bilmesine olanak yoktur. Örneğin Allah (c.c.) kulun katındaki derecesini yükseltmek için bela ve musibete uğramasına izin verebilir. Nitekim Mekke döneminde ilk Müslümanlar böyle bir sınavdan geçmiş, büyük bela ve musibetlere uğramışlardı. Allah (c.c.) Kuran-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Ey müminler, (itaat edeni asi olandan ayırt etmek için) sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan ve mahsullerden eksiltmek ile imtihan edeceğiz. Ey resûlüm, sabredenleri müjdele! (Bakara suresi, 155)”
Bir Müslüman’ın kendi başına gelen bela ve musibetleri günahları ile, başkalarının başına gelen bela ve musibetleri Allah (c.c.) katındaki derecelerin yükselmesi ile açıklamaya çalışması edep ve nezaket gereğidir. Bu yolla hem kendisinin sabırlı olmasında hem de başkalarına sabrı tavsiye etmede önemli bir manevi güç bulabilecektir.
Sabır, şükür gibi Allah’ın (c.c.) sevdiği duygulardan birisidir. Allah (c.c.) Ed-Dârr (Şer, zarar hikmeti gereği Allah’tan [c.c.] gelir) güzel ismiyle kulda sabır meyvesinin oluşmasını arzular. En-Nâfi’ (hayır, iyilik hikmeti gereği Allah’tan [c.c.] gelir) güzel ismiyle de kulda şükür ister. Bunların ahiretteki karşılığı çok büyüktür. İnsan sabır ve şükür duyguları ile Allah (c.c.) katındaki derecesini yükseltir: “Sabredenlere mükâfatları hesapsız verilecektir (Zümer suresi, 10).”
Genellikle hoşumuza giden şeyleri hayır, gitmeyenleri şer olarak adlandırırız. Hâlbuki bu değer ölçüsü son derece görecelidir. Sadece insanın bu dünyadaki yaşamına göredir. Ebedi ahiret yurdu gözönünde bulundurularak yapılmış değildir. Çünkü bu dünya ödül ve ceza yurdu olmadığı için başa gelen hayır ve şerrin hikmetini de bilmek olanaksızdır. Yüce Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Hoşlanmasanız da savaş size farz kılındı. Olur ki hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlıdır. Yine olur ki, sevip arzu ettiğiniz bir şey de sizin için şerlidir. Gerçeği Allah bilir, siz bilemezsiniz (Bakara suresi, 216).” Savaş görünüşte şerlerin, kötülüklerin simgesi gibidir. Çünkü onda her türlü bela ve musibet vardır: Açlık, yoksulluk, can ve evlat kaybı, ölüm korkusu, mal ve namus kaygısı… Her şey başa gelebilir. Allah (c.c.) işte ilgili ayette böyle şerrin ve kötülüğün simgesi olan savaşta bile hayırların gizli olduğunu belirtmektedir. Bizim hayır sandığımız şeyler ise ahiretimiz için, Allah (c.c.) bizleri onlardan korusun, kim bilir nice bela ve musibetleri içeriyor olabilir. Gerçekten insanın Allah’ı (c.c.) el-Vekîl olarak kabul edip (Hasbünallahu ve ni’mel-Vekîl [Allah bize yeter, O ne güzel vekildir] deyip,) O’na sığınmaktan başka bir çaresi yoktur. Çünkü ahiretimiz için neyin yararlı neyin zararlı olduğunu ancak Allah (c.c.) bilebilir.
Başa gelen bela ve musibetler sırasında ‘Ya Dârru, ya Nâfi’u’ diye Allah’ın bu güzel isimlerini sayıya vurmadan çokça zikretmek gerekir. Bu zikir bela ve musibetin ortadan kalkmasını gerçekleştirdiği gibi ilgili bela ve musibetin hayra dönmesini de sağlayabilir. Ayrıca bu zor anlarda hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmak çok mühimdir. Allah (c.c.) her şeyi yaratabilir. Geceden gündüzü çıkarmak, ölüden diriyi meydana getirmek O’na zor değildir. Evrenin bağlı olduğu kanunlar O’nu bağlamaz. Çünkü Allah (c.c.) gerektiğinde yeni kanunlar da yaratabilir. Her şey O’nun ‘Ol!’ buyruğu ile anında varlık sahasına çıkar.
‘Ya Dârru, ya Nâfi’u’ zikri kişiliği güçlü kıldığı gibi ruhsal sağlığın korunmasında ilaç gibi de tesir eder.
İnsanlar hayır ve şerrin Allah’tan geldiğini unutunca başlarına çok büyük belalar açabilirler. Nefis bir kızgınlık ve öfke anında büyük günahlara girebilir. Şeytanlar bu anları çok gözetlerler. Zaten hadis-i şerife göre insanın bütün vücudunda kanın damarlarda dolaşması gibidirler. Yine hadis-i şerife göre her Müslüman’da da mutlaka en az bir şeytan görevlidir. Onlar insanların duygu ve düşüncelerini takip edebildikleri için nabza göre şerbet verirler. Öfke ve kızgınlık anlarında bu çeşit vesveselerini artırırlar, ateşi alabildiğine körüklerler. Çoğu kişi bu yüzden katil olur, adam yaralar. Kalpler kırılır. Küslükler başlar. Bu anda kişinin nefsinin hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanması, büyük bir imtihana tabi tutulduğunu bilmesi biraz zordur. Şayet böyle bir anda kişi Allah’ın kudretini, hayır ve şerrin O’ndan geldiğini bilirse bu büyük bir devlettir. Kadere rıza göstermek nefsin ve şeytanların belini kırar, kişiyi yüce bir makama taşır. Tasavvufta nefsin ulaşması istenen hedefi kadere rızadır. Kadere rıza göstermek, Allah’tan razı olmaktır. Allah’tan razı olan bir nefis (Raziyye nefis) kısa zamanda Allah’ın rızasına (Marziyye nefse) ulaşır. Yalnız haksızlık karşısında susmamak gerekir. Hadis-i şerifte böyle kişilerin ‘dilsiz şeytan’ olduğu belirtilmiştir. Kişi gerek başkalarının haklarını gerekse kendi hakkını aramak için öfkeye ve kızgınlığa kapılmadan usulüne uygun olarak hareket etmelidir. Öfke ve kızgınlık göstererek nefse ve şeytanlara prim vermemelidir. Hak arayışı çok önemlidir. Bir çeşit cihattır. Zalime gereken cezanın verilmesi, toplumun esenliği için şarttır. Bu konuda ihmalkâr olmak kul haklarına kadar uzanabilir. Çünkü herhangi bir ceza görmeyen zalim aldığı güçle başkalarına da zarar verebilir. Bu başkalarına verilen zararlar bu konuda vurdumduymaz insanların amel defterlerine günah olarak yazılabilir. Tabii bu başka bir konudur. Yine yaptığına gerçekten pişman olmuş bir insanı affetmek de Allah’ın razı olduğu bir büyüklüktür. Bu da ayrı bir konudur.
Kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanma kişiyi öfke ve kızgınlıkla büyük günahlar işlemekten alıkoyduğu gibi onun büyük bela ve musibetlerde de depresyona, birtakım ruhsal hastalıklara girmesini önler, ruhsal terapisini sağlar. İnsana güçlü bir kişilik kazandırır. Hapisteki bir insana en büyük manevi güç ve destek, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmadan gelir. Hele bu durumdaki kişiler, haksız yere bir suçtan hüküm giymişseler ondan başka bir limana da sığınamazlar. Şayet böyle bir insanın kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine imanı yoksa ruh sağlığı derhal bozulmaya başlar, herkese şüphe ile bakarak paranoyaya, hatta ruhsal bütünlüğünü kaybedip büyük ruhsal hastalıklara, şizofreniyeye kadar düşebilir. İnsanların psikoz türü ağır hastalıklara düşmeleri genellikle kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmamalarından, büyük bela ve musibetlerde kişilere ve olaylara fazla takıntı yapmalarından kaynaklanır. Hâlbuki Allah’ın izni olmadan bir yaprak bile dalından düşmez (bk. En’am suresi, 59). Nerede kaldı ki kulun başına gelen bela ve musibetlerin Allah’ın izni ve iradesiyle gerçekleşmemesi?.. İnsanoğlu Allah’ın güç ve kudreti hakkında ne kadar az bilgi sahibi!.. İnsanları ve olayları da gözünde devleştirmeye ve abartmaya pek eğilimli!.. Her iş Allah’ın dilemesi ve takdiri ile gerçekleşmektedir. İnsanlar iyi kötü bir şeyler yapmaya niyetlenseler de Allah dilemedikçe bu niyetleri gerçekleşmeyeceği gibi niyetlerini eylemlere de koyamazlar. Yüce Allah Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: ‘Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. (Tekvir suresi, 29).’ İşlediği bir ceza ile hüküm giyen kişiyi de kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine imanı bir üniversitede öğrenci imiş gibi eğitir, nefsini terbiye eder, ceza günlerini rahmete, günahları için istiğfar etmeye, dolayısıyla günahlarının Allah (c.c.) tarafından affına çevirir. Zira kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanma kişiyi kısa zamanda geçmişini değerlendirmeye, bir iç muhasebe yapmaya götürür. Bu da onun tövbe yolunu tutmasını sağlar. İçten yapılan tövbeler, hangi günah olursa olsun, Allah tarafından affedilir. Bu konuda pek çok ayeti kerime vardır. En müjdelisi de şudur: ‘De ki ‘Ey kendileri hakkında aşırı giden (büyük günah işleyen) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O çok bağışlayandır, merhamet edendir (Zümer suresi, 53).’ Allah’ın günahları affetmeyeceği şeklinde bir ümitsizliğe düşmek, doğru olmadığı gibi Allah hakkında da büyük bir suizandır. Allah’ın rahmetinden ümidini kesenler ancak kâfirler topluluğudur (bk. Yusuf suresi, 87) .
Hadis-i şeriflerde kul haklarının affında Allah’ın karışmayacağı, kişinin hakkı geçen kişi ile barışması, helalleşmesi gerektiği ifade edilse de yüce Allah (c.c.) her şeye kadirdir. İmam-ı Rabbani Hazretlerine (k.s.) göre böyle durumlardaki kişiler üzerlerindeki kul haklarını barışma ve helalleşme yolunu çeşitli nedenlerle (hak sahibini bulamama, karşı tarafın hoşgörüsüzlüğü, utanma, fitne ve dedikodu çıkma ihtimali vb.) kullanamayarak üzerlerinden atamıyorlarsa bu kul haklarının aşağı yukarı tutan bedellerini ihtiyaç sahibi kişilere verme yoluna gitmelidirler. Elbette bazı kul haklarının bedeli çok ağırdır. Parayla ölçülemez. Ödenmesi de çok zordur. Cana kastetme, namus, şeref ve haysiyetle oynama gibi. Ama Allah (c.c.) dilerse, bu dünyada affetmeyeceği, affettiremeyeceği hiçbir günah yoktur. İnsan günahlardan gerçekten pişman olup hatalarını tamir yoluna girdiği zaman yüce Allah (c.c.) kişiye fazl u ikramı ile öyle büyük fırsatlar ve sevap kapıları açar ki, bunlar ahrette üzerindeki bütün kul haklarını ödemeye yetebilir. Ama kul haklarını ödemede hadis-i şeriflerin ısrarla tavsiye ettiği karşı tarafla barışma ve helalleşme yolunu tutmak daha doğru ve garantilidir. Dinin ruhuna daha uygundur. Tabii kul hakları insanın üzerinde dünyada iken büyük bir yüktür. İnsanın başına bela ve musibet açabilecek bir nedendir. Kaderini çok olumsuz bir yoldan etkileyebilir. Çoluk çocuğuna kadar tesir edebilir. Ayrıca kul hakları tasavvuf ve tarikat yolundaki manevi ilerlemede, yüksek makam ve hallere ulaşmada engel teşkil edebilirler. Bu kul haklarının üzerimizden kalkmasında çeşitli nedenlerle doğal yolu, yani karşı tarafla barışma ve helalleşme yolunu kullanamıyorsak bu niyetle sadaka vermek en azından bu yolla gelebilecek bela ve musibetlerin definde büyük yararlar sağlar. Onların yükünü azaltabileceği gibi tamamen de kaldırabilir. Zira hadis-i şerifte ifade edildiği üzere az sadaka çok belayı def eder.
Hastaneler de hapishaneler gibi üzerimizdeki günahların dökülebileceği yerlerdir. Dünya imtihanı gereği Allah (c.c.) bazı kullarını maddi ve manevi çeşitli sıkıntılara uğratır. O’ndan gelen her bela ve musibet aslında büyük bir ikramdır. Güzel sabır gösterirsek günahlarımıza kefarettir. Güzel sabır (sabr-ı cemil), ilgili sıkıntıdan dolayı kimseye dert yanmamakla, sıkıntıyı Allah’tan (c.c.) bilip haline şükretmekle gerçekleşir.
Bela ve musibetlere sabretme yanında üzerimizdeki sonsuz nimetlerin sahibini de En-Nâfi’ (hayır, iyilik hikmeti gereği Allah’tan [c.c.] gelir) güzel ismi ile anmak gerekir. Her iyilik Allah’tandır. Kullar sadece birer vesiledir.
İnsanın yaptığı iyilikleri nefsinden bilmesi büyük bir aldanıştır. İyilikler Allah’ın (c.c.) dilemesi ve nasip etmesiyle gerçekleşir. İyilikler gerçekleşince Allah’a (c.c.) nasip ettiği için şükretmek gerekir.
Her insanın nefsi kaderine isyan halindedir. Hiç kimse bu konuda nefsini temize çıkarmamalıdır. Çünkü bu konuda insanların bazı sıkıntıları olmasaydı nefsi marziyye (Allah’ın razı olduğu nefis) ve kâmile gibi üst makamlara çıkmış olurdu. Yani imtihan sırrı olarak nefis emmare (kötülüğü emreden nefis; Allah’a isyan eden nefis) düzeyinde yaratılmış olup mutlaka içerisinde bulunduğu koşulları kabullenmemekte, nimetlere gereken şükrü kılmadığı gibi haline de sızlanmaktadır.
Kadere rızada ilk adım Allah’a her ne halde bulunursak bulunalım O’nun üzerimizdeki sonsuz nimetlerini dilimiz döndüğünce ve aklımıza gelenlerini de sayarak şükürde bulunmaktır. Her ‘Elhamdülillah, çok şükür…’ tespihleri bu yolda verilen nimetleri de hayal ederek atılan birer adım olarak Allah’ın kaza ve kaderine rıza yolunda ilerlememizi sağlarlar. Büyük kısım ibadetlerin özü, özellikle zikrin ruhu şükürdür.
Bir insan içindeki bütün olumsuzluklarına rağmen dili şükretmeye başladığı anda kaza ve kaderine rıza gösterme yolunda adım atmaya başlar. Bu noktada nefsi yavaş yavaş kırılıp değişir. Üzerindeki sıkıntılar hem maddi hem de manevi olarak azalarak ruhu büyük bir huzur duyar. Nefis üst makamlara, ileri hallere doğru terakki eder.
Şükür, insanın bütün melekeleriyle olursa daha makbuldür. Yani dil, duygu, hayal, samimiyet şükürde birbiriyle kaynaşmalı, bu biçimde Allah’a ulaşmalıdır.
Zikir ruhun gıdası ise şükür de suyu gibidir. Ruh şükürle canlanır. Hayat bulur. Gelişir, canlanır.
Şükrün bazı incelikleri vardır. Allah (c.c.) şükre muhtaç değildir. Kul muhtaçtır. Bunu özellikle bilmek gerekir. Yaptığı şükürle kimse Allah’ı (c.c.) minnet altına koymamalıdır. Şükre de şükürle karşılık vermeye çalışmalıdır. Bu konudaki acziyetini de ifade etmelidir. Bir de Allah kendisine yapılan şükürden önce kulun diğer insanlarla ilişkilerine büyük önem vermekte, kul haklarıyla kendi haklarını ayırmaktadır. Bu meyanda insanlara teşekkür etmek de çok önemli bir konudur. Öyle ki bu konuda nezaketten uzak ve nankör insanlara Allah (c.c.) kaza ve kaderine rızasında önemli bir adım olan şükrü nasip etmemektedir. Çünkü Peygamberimiz (s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a şükretmez.” Bu doğa kanunu gibi bir şeydir. Anlayana büyük uyarıdır. Teşekkür etmek, başkasına duyulan içten bir minnettarlık duygusudur. Nimete vesile olanı unutmamak, onun gönlünü çeşitli yollarla almaktır. Bunu dil ile söylemekte bir sakınca yoktur. Ama fazla bir abartıya kaçmak ve gerçek nimet sahibi olan Allah’ı (c.c.) akıldan ve hatırdan çıkarmak da doğru değildir. Bununla birlikte her şeyi Allah’a (c.c.) bağlayarak insanlara teşekkürden kaçınmak da, demin zikredilen hadis-i şerif uyarınca, sakıncalı bir durumdur. Demek ki teşekkür ederken bir edep sınırımız bulunmakta, belli bir ölçüye ve kurala uygun bir yol takip etmemiz gerekmektedir. Bu da çok doğal bir ses tonuyla, ifadede aşırıya ve abartmaya kaçmadan gerçek nimet verenin Allah (c.c.) olduğunun bilincinde olarak insanlara teşekkür etmektir. Ayrıca teşekkürün sadece dille olmayacağını, hediye ile de takviye edilmesi gerektiğini belirtelim. Çünkü peygamberimiz (s.a.s) hediyeleşmenin kardeşlik duygusunu ziyadeleştireceğini vurgulamıştır.
Bazı insanlara teşekkür etmek adeta üzerimizde bulunan bir borçtur, kul hakkıdır: Anne-babalar, öğretmenler, akrabalar, bizlerin büyümesinde ve yetişmesinde emeği geçen nice kişiler… Kuşkusuz çoğu kez bunlara emeklerine karşılık dil ile bir kere bile teşekkür etme olanağına sahip bulunamamış olabiliriz. Belki bir kısmını yitirdik veya onlarla aramıza ulaşılamaz mesafeler girdi. Teşekkür etmek dilden ziyade yürekle olur. Bu insanların arkalarından yapılacak güzel dualar, okunan sureleri ruhlarına hediye etmeler, onlar adına verilecek sadakalar onlara edilebilecek en güzel teşekkürlerin yerine geçecektir.
Teşekkür asıl Allah’a (c.c.) yapılmalıdır. O’na şükürde bir an bile gaflette bulunmamak gerekir. O’nu anmadan geçen her an boşa geçmiştir. O’na şükür etmek bile büyük bir nimettir. Bu nimetin de şükrü gerekir. Yani şükre de şükretmeliyiz. Nitekim Allah (c.c.) Kuran-ı Kerim’de “Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın…(Sebe suresi, 13)” buyurunca, Hz. Davud:
“Ey Rabb’im Sana nasıl şükredeyim ki? Benim şükrüm bile Senin bir nimetindir.” demiştir. Yüce Allah (c.c.) ona şöyle karşılık vermiştir:
“İşte şimdi Beni tanıdın ve Bana şükrettin ey Davud! Çünkü şükretmenin de Benim bir nimetim olduğunu bildin.”İnsan Allah’a (c.c.) gereği şekilde şükrün imkânsız olduğunu bildiğinde, şükür haline de şükürle karşılık verdiğinde daimi bir şükür haline girebilir.
Ed-Dârr (Şer, zarar hikmeti gereği Allah’tan [c.c.] gelir) ve En-Nâfi’ (hayır, iyilik hikmeti gereği Allah’tan [c.c.] gelir) güzel isimleri ile kula düşen görev, hayır ve şerrin Allah’tan (c.c.) geldiği bilincine sahip olmaktır. Başına gelen hayrı Allah’ın (c.c.) bir lütfu ve ihsanı olarak görüp şükretmek, şerri ise günahlarının bir meyvesi olarak düşünüp tövbe etmektir.
Allah lütf u ihsanı ile bizlere muamele etsin. Günahlarımız yüzünden başlarımızdaki bela ve musibetleri fazl u ikramı ile kaldırsın. Bizleri nimetlerine şükreden kullarından eylesin. Bizlere rızasını nasip eylesin. Âmin.
Muhsin İyi
-
Sydney
Cok guzel anlatilmis ve gayet guzel yazilmis akici bir anlatim. Severek okudum. Allah razi olsun.
Bazi kisisel seyleri farkli, daha dogrusu Ilahi kuvvet ve etken olarak görmemi ve Allah c. c. lütfu olabilecegi perspektifini yeniden pekiśtirmiś oldu.